| - Bundan daha önce bahsetmedin. - Yakınlarda olacaklarını sandım. | Open Subtitles | لَمْ تَقُلْ أيّ شئَ عن إيجاد شئ ما هنا إفترضتُ بأنّهم سَيَكُونونَ هنا |
| - Anahtarın vardır sandım. | Open Subtitles | حَسناً، إفترضتُ كَانَ عِنْدَكَ المفتاحُ. |
| "Judging Amy"yi kaçırmak istemediğini düşünmüştüm. | Open Subtitles | إفترضتُ بأنّك كُنْتَ خائف من الفقدان يَحْكمُ أيمي. |
| Bu geceye kadar senin Bay Fowkes New York'a taşındıktan sonra çalışmaya başladığını varsaymıştım. | Open Subtitles | حتى اللّيلة أنا فقط إفترضتُ بأنَّكِ أتيتِ للعمل معه بعد أَن إنتقل إلى نيويورك |
| Bizimle vaktini boşa harcadığını söyledin bunun sorumlusunu zaten bildiğini farz ediyorum. | Open Subtitles | حسناً، قلت أنّك تهدر وقتك معنا، لذا إفترضتُ بالفعل أنّك تعرف المسؤول. |
| O kısmı çoktan düşündüğünü varsaydım. | Open Subtitles | إفترضتُ فنّكَ قدْ فكرّتَ بذلكَ الجزء مسبقاً |
| Sizin için aldı ve siz takıyorsunuzdur sanmıştım. | Open Subtitles | إفترضتُ أنّها لو كانت بحوزتكِ، فإنّكِ سترتدينها. |
| Senin tipin olmadığım için diye düşündüm. | Open Subtitles | حَسناً، على أية حال، أنا فقط إفترضتُ بأنّه لأنني ما كُنْتُ نوعَكَ. |
| Anahtarını içeride unutmuş ve dışarıda kalmış biri sandım ve keşke anahtarın olsaydı diye de şaka yaptım. | Open Subtitles | باستخدام مُفتاح ربطٍ ومشبك ورق مفتوح. إفترضتُ أنّها أقفلت على نفسها خارج مكتبها ومزحتُ أنّ المُفتاح سيعمل على نحو أفضل. |
| Haberin kendi şartlarına uygun verilmesini istersin sandım. | Open Subtitles | إفترضتُ أنك تريد إعــلان هذا الأمــر حسب شروطك |
| Açıkçası, senin de öyle olduğunu sandım. | Open Subtitles | بصراحة، إفترضتُ بأنّك كُنْتَ، أيضاً. |
| Ben sandım ki... Eldivenlerin, şapkan çim biçme makinesi, kamyonet... | Open Subtitles | لقد إفترضتُ ذلك فحسب ... عندما رأيت القفّازات والقبّعة |
| Hâkim ve jüri meselesinde kinaye yaptığını düşünmüştüm. | Open Subtitles | إفترضتُ أنّكِ ستأخذين ذلك القاضي وهيئة المحلفين بدرجة من الشك |
| Zaten yolda, geliyor. Onunla konuşmak isteyeceğinizi düşünmüştüm. | Open Subtitles | إنّه في طريقه بالفعل، إفترضتُ أنّ سترغب بالتحدث معه. |
| Beni takip etmesi için yolladığın adam haber verir diye düşünmüştüm. | Open Subtitles | لأنني إفترضتُ إنّ الرجل اللذي جعلته يتعقبني سيوصل لك المعلومة |
| Onun da burada olduğunu varsaymıştım. | Open Subtitles | لقد إفترضتُ على أنّهُ كانَ هنا. |
| Hayır, bana indirim yaptığını varsaymıştım. | Open Subtitles | لا ، إفترضتُ أنك ستخصِمُ لي |
| Bak, bunların hepsinin tesadüf olduğunu varsaydığımı farz et. | Open Subtitles | النظرة، يَفترضُ بأنّني إفترضتُ التي كُلّ هذه كَانتْ فقط صدفة — |
| Hayır, pek değil. Sizin hep sanatçı olduğunuzu varsaydım. | Open Subtitles | لا، ليس فعلا، لطالما إفترضتُ أنّك فنان |
| Ben sebep "krediniz yoksa sorun değil" ilanı sanmıştım. | Open Subtitles | إفترضتُ بأنّه كَانَ ذلك السِحْر "لا إئتمانَ، لا مشكلةَ "راية خارج جبهة. |
| Bende bundan bahsedecektim aslında, ...ama belki de bitirmemişsindir ve sonra getireceksindir diye düşündüm. | Open Subtitles | أنا كُنْتُ سأَذْكرُ ذلك، في الحقيقة، لَكنِّي فقط إفترضتُ بأنّك لَمْ تَنهي وأنت تَدُورُه في لاحقاً. |