Geçen yıl, yardımımıza muhtaç 1 milyondan fazla insan Avrupa'ya geldi. Bizim cevabımız, açıkçası, içler acısıydı. | TED | في العام الماضي، وصل أكثر من مليون شخص إلى أوروبا في حاجة إلى مساعدتنا، وكان ردنا، بصراحة، مثيراً للشفقة. |
Söylemek zor. Avrupa'ya iş seyahatine gidebilir. | Open Subtitles | من الصعب الإخْبار.قَدْ يَذْهبُ إلى أوروبا في سفريةِ تجارة |
Ailen zaten seni her yaz Avrupa'ya gönderiyor anlamıyorum. | Open Subtitles | إن عائلتك ترسلك إلى أوروبا في كل صيف على كل حال. إذا أنا لا أفهم. |
Hayır. Sabah Avrupa'ya gidecek. Yani çok küçük bir şansım var. | Open Subtitles | لا أستطيع ,هي ستغادر إلى أوروبا في الصباح لذا لدي فرصه صغيره من نافذة ضيقه |
Bana bir daire aldı, promosyon olarak Avrupa'ya yolladı. | Open Subtitles | اشترى لي شقة أرسلني إلى أوروبا في جولة ترويجية |
Hayır, bence daha sık Avrupa'ya gitmemiz gerektiğini söylüyor. | Open Subtitles | لا, أعتقد بأنها تقول بأن ينبغي علينا أن نذهب إلى أوروبا في أغلب الأحيان. |
Her an Avrupa'ya gidecek birine mi benziyorum. | Open Subtitles | هل أبدو لك شخصًا سيهرب إلى أوروبا في أيّ وقت قريب؟ |
Ama Asya'dan Avrupa'ya gelince: Berlin'de bulunan, geleneksel yazılı basından dijital medyaya geçen bir Alman medya şirketinin binası. | TED | لكن بالانتقال من آسيا إلى أوروبا: في مبنى لشركة إعلامية ألمانية مَقرُّها في برلين تنتقل من الوسائل الإعلامية التقليدية المطبوعة إلى الوسائل الرقمية. |
"Başkan Yardımcısı Selina Meyer'ın yakışıksız şarkısındaki Avrupa'ya olan referanslar, kıtanın belli yerlerinde büyük tepki topladı." | Open Subtitles | "الرجوع إلى أوروبا في أغنيةِ طائشةِ التي تم تأديتها مِن قِبل نائبة الرئيس سيلينا مير أثارت غضباً - في أجزاءِ القارةِ." |
Başka bir hayatımda Avrupa'ya giderim. | Open Subtitles | سأذهب إلى أوروبا في العالم الآخر. |
Ve bu yaz Avrupa'ya gideceksek paraya ihtiyacımız var. | Open Subtitles | ويلزمنا المال إن كنا نريد الذهاب إلى (أوروبا) في الصيف |