| Ama Penny'e aşık olduğunu Fark ettiğinde... pembenin en yumuşak tonu... yüzüne yayılıyor. | Open Subtitles | لكن عندما يَكتشف النهاية حقيقة أنه عاشق للبنس الظل الأنعم للوردي يجد طريقه عبر محياه |
| En ufak, en yumuşak, yumuşacık sesten, çok geniş kocaman ve muhteşem birşeye. | TED | الأصغر، الأنعم، الأصوات الأنعم لشئ هو واسع جداً، ضخم جداً، مدهش جداً! |
| Çünkü söylediğine göre yumuşak oturma yeri daha kolay... | Open Subtitles | لأنه يقول المقعد الأنعم يساعده ...بالتعب الذي في |
| yumuşak olanlardan aldım böylece sen de rahat olabilirsin. | Open Subtitles | أحضرت لك الأنعم ، لـ تكون مرتاحاً هناك |
| Sears reklamlarında kadınlara yönelmeye karar verdiğinde ve "Sears'ın yumuşak yüzünü görün" dediğinde karını %30 artırdı. | Open Subtitles | عندما قررت شركة سيرز ان تتجه في اعلاناتها الى النساء وقالت " تعالي وشاهدي الجانب الأنعم لسيرز " إرتفعت عائداتهم 30 بالمئة |
| Daha yumuşak, tatlı şeylerden bahsedelim. | Open Subtitles | لنتحدث في الأمور الأنعم... الأحلى |
| En yumuşak benim. | Open Subtitles | أنا الأنعم |