| Meşgaleler beni senden uzaklaştırdı, ama hiçbir zaman ayrılmak istemedim. | Open Subtitles | العمل أخذكِ بعيداً عني لكنني أبداً لم أُرِد الإنفصال عنكِ |
| Yada, sen ayrılmak istiyorsunda bunu söylemekte sıkıntı mı çekiyorsun? | Open Subtitles | أم أنك تريد الإنفصال ولكنك لا تملك الشجاعة لقول هذا؟ |
| Öylesine aşırı bir ayrılık korkusu vardı ki, onu hiç yalnız bırakamıyorduk. | TED | كان يعاني من قلق الإنفصال المعيق فلم نكن قادرين على تركه لوحده. |
| Sonra bunun bir ayrılık veya boşanma yolculuğu olmadığını anladım. | Open Subtitles | ببطئ أدركت أنها ليست رحلة الفراق أو الطلاق، أو الإنفصال |
| Artık hatıralarınızdan ve diğer şeylerden de ayrılma vakti. | Open Subtitles | الآن لدينا الإنفصال الصعب من الأشياء و الذكريات. |
| Bu ayrılığın beni yıkmadığını bilesin. | Open Subtitles | , و أريدك أن تعلم أنه أن هذا الإنفصال لا يؤثر بي أبدا |
| Birlikten ayrılmak Georgia'nın en temel hakkıydı! Doğru! | Open Subtitles | لقد كان من حق ولاية جورجيا الإنفصال عن الإتحاد |
| Sadece bir kişilik iş vardı ve ayrılmak istemediler. | Open Subtitles | كان هناك مكان لواحده لكنهما لم يريدا الإنفصال |
| Senden çocuklarım olsun istemiyorum. Sadece senden ayrılmak istiyorum. | Open Subtitles | أنا لا أريد أن يكون لدي اطفال معك أريد فقط الإنفصال معك |
| ayrılmak isteyen sizdiniz, biz değil. | Open Subtitles | إنت مجنون إنتم من كنتم تريدون الإنفصال وليس نحن |
| Ve bu resime baktığınız zaman, hemen mutlu ve mutsuz insan kümelerini fark edeceksiniz, yine, üç ayrılık derecesine kadar yayılıyor. | TED | وإذا نظرت في هذه الصورة، يمكنك على الفور رؤية مجموعات من الناس السعداء والغاضبين، مرة أخرى، تنتشر لثلاث درجات من الإنفصال. |
| Hayatını biriyle geçirmişsen ve o kişi gözünün önünde ölüp gidiyorsa o korkunç ayrılık acısını ta içinde hissedersin. | Open Subtitles | عندما تكونين قد قضيتى حياتك مع أشخاص ما ثم يوشكون على الموت و تشعرين بهذا الإنفصال المريع |
| Bir düşünsenize, korkunç bir ayrılık sahnesi yerine "Gel, canım," deyip, birden kafalarını kopartıyorsunuz. | Open Subtitles | تخيلوا, بدال مشهد الإنفصال الفظيع تقولين, تعال إلى هنا وتقطعين رؤوسهم |
| ayrılık senin için kötü haberdi. | Open Subtitles | كان الإنفصال خبر سيء لكِ ولكنه خبر جيد لي |
| Ayrıntılar sağ olsun, ABD'den ayrılma hakkına sahibiz. | Open Subtitles | بفضل حق الفصل, نحن نملك حق الإنفصال عن الولايات المتحدة الأمريكية |
| Bu uzatmalı ayrılığın çok ağır olduğunu inkar etmeyeceğim. | Open Subtitles | لن أنكر أن هذا الإنفصال الطويل كان صعباً جداً. |
| ayrılmaya karar verdiğimiz zaman 18 ay önce çıkardım yani yüzüğü. | Open Subtitles | خلعت الخاتم منذ ثمانية عشر شهراً عندما إتفقنا على الإنفصال |
| Şey, o günden sonra birbirimizden hiç ayrı kalmadık. | Open Subtitles | ومنذ ذلك الحين أصبحنا لا يمكننا الإنفصال |
| ayrılığı ortalığın biraz dağıldığı zamana göre planlamayı bile düşündüm. | Open Subtitles | فكرت في الإنفصال عنه حين تكون الشقة تحتاج التنظيف |
| Düşünsene Ayrılıklar bu evi inşa etti. | Open Subtitles | هل من الممكن بأن قضايا الإنفصال قد تبني شيئاً كهذا |
| Aslında aramızdaki ilişki o kadar kötüye gitti ki o Kore'ye gitmeden önce ayrılmayı düşünüyorduk. | Open Subtitles | فى الواقع ، لقد ساءت الأمور بيننا كثيراً قبل أن نذهب إلى كوريا مباشرة كنا نفكر فى الإنفصال |
| Birinden ayrılmanın çok acı verici olduğunu anlayabiliyorum... - Git buradan! | Open Subtitles | أعرف ان الإنفصال عن شخص ما يمكن ان يكون مؤلما للغاية |
| Sanırım ikinci ayrılıktan sonraki ilk randevu. | Open Subtitles | لذا أعتقد أنه الموعد الاول بعد الإنفصال الثاني |
| ayrılamazsın ondan. Kızın hayatı yıkıldı. Senin yüzünden kovuldu. | Open Subtitles | لا يمكنك الإنفصال عنها، تحطّمت حياتها، لقد تسببت في فصلها |
| Bekle, benden ayrılıyor musun? | Open Subtitles | مهلاً، هل تودين الإنفصال عني؟ |
| Hayatın sudan ayrılması uzun sürdü ve hala bağları kopmamıştır. | TED | إستغرق الأمر وقتاً من الحياة من أجل الإنفصال عن الماء، وأنها لا تزال تومئ في كل وقت. |
| İşin aslı, evden ayrıldıktan birkaç hafta sonra boğularak öldürülmüş. | Open Subtitles | في حين أنّه في الحقيقة مات طعنا بعد بضعة أسابيع من الإنفصال |