| Bakanlığın sana olan güvenini kaybettiğine dair Dedikodular doğru mu? | Open Subtitles | هل الاشاعات صحيحة ان الادارة بدأة تفقد الثقة فيكي ؟ |
| Burası Amerika. Dedikodular duydum ama yine de geldim. | Open Subtitles | هذه امريكا تروج الاشاعات وانا هنا على الرغم من هذا |
| Sarayda dolaşan çok fazla dedikodu var, ve çok az cevap. | Open Subtitles | هناك كثير من الاشاعات تدور فى أنحاء القصر ولاتوجد اجابات كافية |
| Eğer söylentiler doğruysa... bunların sebebi bir insan dönüşümü olmalı. | Open Subtitles | اذا كانت الاشاعات صحيحه, لابد ان لها علاقه بكيمياء الإنسان |
| Ve bu yüzden, sağdan soldan dolaşan bütün dedikoduları duymanıza rağmen sadece 4400'ler hastalanıyor... | Open Subtitles | وذلك بسبب تلك الاشاعات التي تقال عنا فقط الـ 4400 هم من يصيبهم المرض |
| Sadece bir sürü yalan ve Söylenti. | Open Subtitles | وهل هذا له علاقه بأي شئ؟ انها فقط مجموعه من الاكاذيب و الاشاعات |
| Bilirsin, içinde ünlüleri, dedikoduyu, sporu veya popüler politikayı barındırmayan bir konuşmayı? | Open Subtitles | وأن تكون المناقشـة في الفنانين ، الاشاعات ، الرياضة ، وحتى السياسة |
| Tütün araştırma merkezimize, ...bu söylentileri durdurmaları için ödemeyi bile yaptık. | Open Subtitles | لقد عثرنا على مركز ابحاث مخصص لمتابعة التبغ لمحو هذه الاشاعات |
| Zehirli dedikoduların onları korkutması dışında bu piyasada bağışları kaçırmak zaten yeterince zor. | Open Subtitles | انه من الصعب بمكان ابعاد التبرعات في هذا المجتمع دون الاشاعات المغرضة التي تخيفهم |
| Meksika'ya yerleşip kulüp açtıklarına dair bazı Dedikodular işittik. | Open Subtitles | الاشاعات تقول انهم استقروا بمكان ما بالمكسيك وفتحوا نادي |
| Ve bu tarz davranışları daha önce gösterdiğinize dair Dedikodular. | Open Subtitles | و بالواقع الاشاعات تقول انه على ما يبدو لديك تاريخ بهذا النوع من السلوك |
| Brook, senden nefret ettiğim ve Dedikodular yaydığım için özür dilerim. | Open Subtitles | اسمعي "بروك" انا اسفة لانني كرهتك ونشرت كل الاشاعات السيئة عنك |
| Bu arada bilgin olsun çocuklar biriyle arkın altında seviştiğine dair dedikodu yayıyorlar. | Open Subtitles | وأيضاً لكي انبهك فقط الأطفال ينشرون الاشاعات عن مضاجعتك لشخص ما تحت السفينة |
| Sadece dedikodu, buraları bilirsin. | Open Subtitles | يطلقن بعض الاشاعات تعرفين كيف تجري هذه الامور هنا |
| Adam ve ölümü hakkında bir sürü acayip dedikodu çıktı. | Open Subtitles | غريب أطوار حقيقي, إذا سألتني الكثير من الاشاعات الصاخبة عن الرجل و كيفية موته |
| Gerçi bazı yabancı gazeteler durumdan yararlanarak... turistleri korkutmak için iftira dolu söylentiler yayıyor. | Open Subtitles | حتى إذا كانت بعض الصحف الأجنبية تستغل هذا الوضع لتنشر الاشاعات المغرضة لكي تعيق السياحة |
| Muhtemelen gözü eğlendiriyordur ama söylentiler onun için iyi olmayacaktır. | Open Subtitles | على الاغلب هو يلهو فقط لكن مع ذلك الاشاعات ليس في صفه |
| - Dinle Jim, seni endişelendirmek istemem ama İçişleri son zamanlarda yapılan bazı tutuklamaları inceliyor dedikoduları dolaşıyor... | Open Subtitles | ولكني سمعت بعض الاشاعات عن ان قسم الشؤون الداخلية بدأ يحقق في بعض الاعتقالات التي حصلت |
| Geçen hafta hakkımdaki kötü dedikoduları sızdıran kişi oluyor tam olarak. | Open Subtitles | آيفي. انها نفس الواحدة التى سربت تلك الاشاعات السيئه عنى الاسبوع الماضى |
| Konumum dolayısıyla kulağıma bir çok Söylenti geliyor. | Open Subtitles | انا مطلع على الكثير من الاشاعات |
| Çok fazla Söylenti var. | Open Subtitles | العديد من الاشاعات |
| Kimse ceset görmediği için medya her tür dedikoduyu yayıyor. | Open Subtitles | لم يرى احد الجثه و اجهزه الاعلام توزع جميع انواع الاشاعات |
| Tüm söylentileri duydun. Ne kadar psikopat olduğunu da geçen gördün! | Open Subtitles | تعرفين الاشاعات التى تتردد عنه أنه يرفع يده حتى عندما يغضب |
| Bu dedikoduların durması hoşuma giderdi. | Open Subtitles | سوف اكون سعيداً لو ان تلك الاشاعات توقفت |