| Sorun sadece malzemedeydi, o zamanlar mekanik anlamda bu daha zordu, bunun basit nedeni de malzemelerin elverişli olmamasıydı. | TED | المشكلة أنه من الناحية العملية الميكانيكية كان ذلك صعباً في الماضي للسبب البسيط أنه لم تتواجد الوسائل لفعل ذلك |
| basit mantık şu, eğer birini öldürürseniz, o zaman idam cezası alırsınız. | TED | المنطق البسيط يقول أنك إذا قتلت شخصاً ما، فإنك ستتلقى حكم الإعدام. |
| Şöyle: Her şey eşitse, en basit açıklama genellikle doğrudur. | Open Subtitles | كل شئ متساوى التفسير البسيط يمكن ان يكون هو الصحيح |
| ...küçük Yahudi Berber ve onun kötü ikizi. Diktatör Hynkel ...yani Hitler. | Open Subtitles | الحلاق اليهودي البسيط الطيب وشبيهه الشرير الدكتاتور هينكيل الذي يرمز لهتلر بالطبع |
| En iyi çabalarına rağmen, insanlığın sürekli bu şey yüzünden titreşiyor... küçük hatırlatıcı. | Open Subtitles | برغم قصارى جهدك، إلا أن إنسانيتك لا تنفك تنبثق بسبب هذا التذكار البسيط. |
| ufak bir yanlış anlaşılma, seni önemsiyorum, ve bu hiç iyi değil. | Open Subtitles | سوء الفهم البسيط سأضعه جانباً وأنا مهتم بكِ وهذا أمر غير جيد |
| basit bir blok şekli dışında başka hiç birşey yapamayacaklar. | Open Subtitles | لن يكونوا قادرين على فعل أي شيئ بخلاف الاغلاق البسيط. |
| Bir çiçeğin kokusu gibi basit bir şeyin kuvvetli anıları tetiklemesinin sebebi nedir? | Open Subtitles | لماذا, هذا الأمر البسيط مثل رائحة الورد يمكن له أن يحفز ذكريات قوية؟ |
| simdi bu basit bez çuvali basimdan geçirip bileklerimi baglamani rica edecegim. | Open Subtitles | و الأن هلأ رفعت كيس الخيش البسيط إلى رأسي و أمسك بمعصمي |
| Önümüzdeki birkaç gün için basit bir rutini sürdürmeye kararlıydım. | Open Subtitles | للأيام القليلة القادمة قررت أن أبقى على بعض الروتين البسيط |
| Doğruyu söyleyip her şeyi oluruna bırakmak basit bir çözüm olabilirdi. | Open Subtitles | الحل البسيط هو قول الحقيقة و تتركي الأشياء تمشي كما تريد |
| basit olan kolay şey şu: eğer Amerikan vatandaşıysanız, milletvekillerinizi ya da senatörünüzü arayın. | TED | الأمر البسيط والأمر السهل هو: إن كنت مواطنا أمريكيا، اتصل بممثلك، اتصل بعضو مجلس الشيوخ الذي يمثلك. |
| Siz tutkuları olan bir kahramansınız, onlar, engelle karşılaşıyorlar sonuçta dönüşüyorlar, basit yapı budur. | TED | هناك بطل محبوب ولديه رغبة يواجه البطل المصاعب ثم تظهر هذه المصاعب وتتحول وهذا هو الهيكل البسيط للقصة. |
| Çocuklarımızı ve kendimizi doğal dünyaya ve basit bir hikaye sayesinde sahip olduğumuz çocukluk sevgisine, eğlenceye ve sihre yaklaştırıyoruz. | TED | إننا نجلب أولادنا وأنفسنا أقرب للعالم الطبيعي وذلك السحر والفرح وحب الطفولة الذي لدينا عبر وسيط القصة البسيط. |
| Ayrıca hava akımındaki küçük bir değişikliğin bile bir bulut oluşmasına neden olabileceğini gösteriyor. | TED | وتظهر للتو أنه حتى التغيير البسيط في تدفق الهواء يمكنه أن يتسبب في تشكيل الغيوم. |
| Buradaki bu küçük uygulama size iyi bir alan bilgisi kavramı verir. | TED | ويعطيك هذا الاختبار البسيط قكرة أولية جيدة لمفهوم المساحة. |
| Yalnızca oradaki küçük menisküs yırtığını belirledik ama eklem çevresindeki sıvılar gayet iyi görünüyor. | TED | إذًا لقد حددنا ذلك التمزق البسيط في الغضروف المفصلي، وبخلاف ذلك يبدو السائل حول المفصل جيدًا كذلك. |
| Fazla acele etmeyelim küçük beyinli dostum. | Open Subtitles | دعنا لا نكن مستعجلون كثيراً صديقي ذو العقل البسيط. |
| O yüzden artık espresso hakkında ufak konuşmalar yaparız diye düşündüm. | Open Subtitles | حسبت انه يمكننا ان نتمسك فقط بهذا الحديث البسيط حول الاسبيرسو |
| Olan şey şu; diyelim ki görev değişikliği alıyorsunuz, peki, bunu küçültülmüş düzeyde, bunun gibi ufak bir değişiklikle, ufak bir müdahaleyle yaparsanız ne olur? | TED | لذا ماذا يحصل، حسناً، خُذ دور تغيير، ما الذي يحدث إذا قمت هذا الشيئ على المستوى البسيط جداً، مثل هذا التلاعب البسيط، هذا التدخل البسيط؟ |
| Sıradan bir insan bile bunun bir rastlantı olmadığını bilebilir. | Open Subtitles | قد لا تكون تلك معجزة كما كان ذلك الكاهن البسيط يقول, |
| ürettiğimiz de bu. Bu daha hafif bir oyun türü. | TED | ما نصنعه الان. انها لعبه من النوع البسيط |