| Ve eğer bu doğruysa, yine aynı Tanrı insan ruhundaki neşe ve coşkuyu da biliyor olmalı. | TED | وإذا كان هذا صحيحاً, فلابد أن الرب يعلم أيضاً البهجة والفرحة الخاصتين بالروح البشرية أيضاً. |
| Kısmen bir sebebi de, sadece neşe değil acı hakkında da konuşmamızdı. | TED | ليس فقط لأنني أتحدث عن البهجة ولكن أيضا عن الألم. |
| Eğer dağ tırmanışı yapan, zorlu dağlara tırmanan insanların kitaplarını okuyorsanız, bu kitapların sevinç ve mutluluk anlarıyla dolu olduğunu mu düşünüyorsunuz? | TED | إذا قرأت كتباً عن أشخاص تسلّقوا جبالاً ، جبالاً صعبة ، هل تعتقد أنّ هذه الكتب مليئة بلحظات البهجة و السعادة ؟ |
| Bir adamın seve seve boğulacağı bir çift mutluluk ve sevinç havuzu. | Open Subtitles | اثنتان تبعث على البهجة والفرح أى رجل يكون سعيد أن يتأملهما بإستغراق |
| Tasarımdan bahsederken bir mutluluk skalası vardır ama motosiklet hadisesinde kesinlikle, burada bir yerde -- Delight (zevk) ve Bliss (Havalara Uçmak) arasındadır. | TED | وتعلمون، هناك مقياس للسعادة عندما نتكلم عنها من ناحية التصميم لكن موقف الدراجة النارية فسأصنفه في هذه الخانة.. بالضبط هنا بين البهجة والهناء |
| Ölümü Tanrı yaratmadı ve canlıların ölümü onu mutlu etmiyor. | Open Subtitles | الله لم يخلق الموت وقال ان البهجة فى زروال الحياة |
| Ve bütün bu şeyler bana, heyecan, keyif ve merak veriyor. | TED | وكل هذه الأشياء بالنسبة لي تعطي نوعا من البهجة والإثارة والدهشة. |
| Mmm-hmm. Sevgilimle tanışmak için ormanda yürürken bu gün neşeli dağlarda. | Open Subtitles | أسيرُ في الغابة لأقابل حبيبي في هذا اليوم على جبل البهجة |
| Ama ilgimi çekti, çünkü neşe soyut bir his ve masamda duran şeylerden böyle bir şey çıkarılıyordu. | TED | لكنني كنت مندهشة قليلًا، لأن البهجة هو هذا الشعور غير الملموس، وكيف أتى من أشياء على الطاولة بجانبي؟ |
| neşe ise anı yaşamakla ilgili, şu anı. | TED | البهجة شعور جيد في لحظة معينة، في هذه اللحظة. |
| Tanıdığım herkese sormaya başladım, yolda tanıştığım insanlara bile, onlara neşe veren şeyleri sordum. | TED | وبدأت بسؤال كل من أعرفهم، وحتى الذين التقيت بهم لتوي في الشارع، عن الأشياء التي تجلب لهم البهجة. |
| Ama bütün bunların altında, hepimizin içinde aynı şeylerde neşe bulan bir parça var. | TED | ومع ذلك وراء كل ذلك، هناك جزء من كل منا يجد البهجة في الأشياء نفسها. |
| Bu sınıfta hiç olmazsa bir cesur kişi var. Bu mutluluk verici. | Open Subtitles | أرى بأنّه لدينا على الأقلّ شجاعاً بهذا القسم شيءٌ يبعث عن البهجة |
| Yani bu mutluluk noktasını keşfettim, ve adı konulmuştu işte mutluluk noktası. | Open Subtitles | فلقد اكتشفت نقطة البهجة و من هنا تم اعتماد وصف نقطة البهجة |
| Annenin hayatındaki en büyük mutluluk ve ışık olduğunu biliyorsun. | Open Subtitles | أتعلمين أنّك كنت مصدر البهجة و النور في حياة امّك؟ |
| Derin iş düşüncelerini durdurmak kişisel hayatımı gerçekten güçlendirdi ama daha da güçlendirdiği şey işten aldığım zevk ve tatminlik duygusu oldu. | TED | إن إبعاد أوقات الاجترار رَفَعَ من كفاءة حياتي الشخصية، لكن ما تحسّن بشكل أكبر كان حالة البهجة والارتياح التي تنتابني في عملي. |
| Hayır, baba. Çocukların tatillerini mutlu geçirmesini sağlayabilirsin. | Open Subtitles | لا يا أبي ، يمكنك إدخال البهجة على المحرومين في العيد |
| Üzüntü ve korku neşe ve keyif ve tüm diğer ruh hallerimizin içinde bulunabilir olmamız, bu inanılmaz değerlidir. | TED | إن القدرة على الشعور بالحزن و الخوف و البهجة و المتعة و كل الأمزجة الأخرى التي نشعر بها، إنه لأمر قيّم جداً. |
| 55 yaşımda nasıl numaradan neşeli görünülür onu öğrendim fakat artık fazla iş imkânı yok. | TED | تعلمت كيف أتصنع البهجة في عمر الخامسة والخمسين، ولكن لا يوجد الكثير من فرص العمل بعد الآن. |
| Bundan da ötesi, bu mutluluğu sana veren kişinin ben olmasını istiyorum. | Open Subtitles | والأكثر من ذلك ، أريد أن أكون أنا من يمنحكِ هذه البهجة |
| Tek notayı bile değiştirmek neşeyi kedere dönüştürür. Sıra sende. | Open Subtitles | تغيير نوتة واحدة يمكنها أن تغير البهجة إلى حزن،إنه دورك |
| Swim in our sleep down in oceans of Joy | Open Subtitles | " نَسبح في أحلامنا " " أسفل محيط البهجة " |
| Ve unutmayalım ki, Bay Baldrick, dini uygulamalar gibi tavizsiz olsak da, zaman hala eğlence zamanı ve hala Noel ikramlarımız da var. | Open Subtitles | ولنتذكر, ياسيد بولدريك، أن علينا أن نتقشف كتقشف المؤمنين، فنحن في موسم البهجة الطيبة ولدينا قوت عيدنا. |
| Bir bardak sıcak kahve ve neşelendirmek için bir tebessüm verdiler. | Open Subtitles | لقد اعطونى كوب من القهوة الساخن وابتسامة لادخال البهجة على نفسى |
| Bu zevkten beni mahrum etmeyin. | Open Subtitles | أن تقوم بذلك لابنتها لا يمكنك حرماني من هذه البهجة |
| Sue ve Brad birini neşelendirmeye baş koyduğunda onları kimse durduramaz. | Open Subtitles | عندما يخطط سو وبراد لإدخال البهجة على أحد ما لا يمكن لأحد أن يوقفهما |