| Bu bence hiç de adil değil. bileti kendisi bulmamış ki. | Open Subtitles | اعتقد أن هذا لم يكن عدلاً لم تجد تلك التذكرة بنفسها |
| bileti son dakikada aldığım için Orta koltukta oturmak zorunda kaldım. | Open Subtitles | كال لدي كرسي في الوسط لأني حجزت التذكرة في آخر لحظة. |
| Altın bilet'i bulan ilk kız, maaşına ek olarak fazladan ikramiye alacak! | Open Subtitles | : وإستمعن إلي أول فتاة ستجد تلك التذكرة سأزيد أجرها جنيها كاملا |
| bilet üzerinde ki zaman bilgisi ile güvenlik kamerasında ki görüntüler birbirini tutmayacaktı. | Open Subtitles | نفسه في رمز الوقت في كاميرا أمنِ المخزن يمكنه اثبات ان التذكرة له |
| Bu biletin! Evet! İşte görmek istediğim şey de bu! | Open Subtitles | تلك هي التذكرة الرابحة ، نعم هذا ما أحب رؤيته |
| Kaçıracaksınız. Biletler ilk gün yarı fiyatına. | Open Subtitles | ستتأخر عليه إن التذكرة بنصف السعر في هذا اليوم الأول |
| Arka taraftaki onarım masasına gidip 652 numaralı bileti iste. | Open Subtitles | اذهب لمُوظف الإصلاحات في الخلف وأطلب منه التذكرة رقم 652 |
| Sahnelense bile, onların bilet almaya güçleri yetmeyecek; yetse bile bileti almak için bağlantıları yoktu. | TED | وإذا عرضت فإنهم لن يستطيعوا تحمل تكلفة التذكرة، وإذا فعلوا، فليس لديهم علاقات ليحصلوا على هذه التذكرة. |
| Hey, kazanan bileti sana sattığını söylemeye çalışıyor. | Open Subtitles | أنه يحاول أن يخبرك بأنه باع لك التذكرة الرابحة |
| Lütfen dikkat. Kazanan bileti seçme vakti. | Open Subtitles | أنتباه من فضلكم حان وقت أختيار التذكرة الفائزة |
| Ama kimliksiz size bileti bırakan kişiden onay almalıyım. | Open Subtitles | ولكن بدون هوية، يلزمني تأكيد من الشخص الذي ترك التذكرة |
| Oh, bu bana 1998'deki Lilith Fair'e olan bilet kuyruğunu hatırlattı. | Open Subtitles | أوه، هذا يُذكّرُني بالصف للحصول على التذكرة إلى معرضِ ليليث، 1998 |
| İlk Altın bilet'i ben bulmak istiyorum, baba! | Open Subtitles | أردت أن أكون من يجد التذكرة الذهبية الأولى يا أبي |
| Son bilet bulundu Paraguay, Güney Amerika'dan canlı yayınımız var. | Open Subtitles | وجدت التذكرة الخامسة والأخيرة ونوافيكم الآن بتقرير حي على الهواء من باراجواي، جنوب أمريكا |
| Son Altın bilet tam burada Paraguay'da bulundu. | Open Subtitles | وجدت توا التذكرة الذهبية الخامسة و الأخيرة هنا في برجواي |
| Ben... ben... ben bu biletin parasını ödedim, yani beni Seattle'a götürmek zorundasın. | Open Subtitles | لقد أشتريت هذه التذكرة و هي تقول أنه عليك أن تأخذني الي سياتل |
| Aldığı biletin, ateş eden adamın yan sırasına denk geldiğini söyledi. | Open Subtitles | قالت أنها اشترت التذكرة وتم تحديد مقعدها عن طريق شباك التذاكر. بجوار الرجل الذى أطلق الرصاص. |
| Paramızı kaybettik. Bu Biletler geri iadesizdi. | Open Subtitles | فقدنا ميزة التذكرة المخفّضة فتلك التذاكر غير قابلة للإرجاع |
| Sanki, hastalık biletini almak yerine sadece bir uyarı almalıydım çünkü ilahi taraftaydım. | TED | ربما وجب علي أن أتلقى تحذيراً عوضاً عن التذكرة الفعلية فأنا في موقع القوة |
| Gidişinize üzülüyoruz, Mr. Poirot. Buyurun, Biletiniz ve pasaportunuz. | Open Subtitles | من المؤسف رؤيتك تغادر سيد "بوارو" ,ها هو جواز سفرك مع التذكرة |
| Altın biletleri bulacak olan çocuklar her gün çikolata almaya parası yetenler olacak. | Open Subtitles | . من سيجد تلك التذكرة هو من يستطيع أن يشتري قطعاً كل يوم |
| Bir kupon 20 TL eder. Ortak kupon yapalım mı? | Open Subtitles | تكلفة التذكرة 20 شيكل هل تريدي ملء واحدة معي؟ |
| Yapamam kovboy kazanan numara olduğunu görmek için bilete ihtiyacım var. | Open Subtitles | لا استطيع يا راعي البقر علي ان ارى التذكرة |
| Bir kayak gezisine gidiyorum. Otobüs Biletimi evde unutmuşum. | Open Subtitles | أدوات التزحلق على الجليد لكن لقد نسيت التذكرة بالمنزل |
| Tablet! Tablet! | Open Subtitles | التذكرة التذكرة! |
| Konser biletinin fiyatıyla Madrid'te ev kiralayabilirsin. | Open Subtitles | و ثمن التذكرة في حفلاتها يساوي ايجار شقة في مدريد |