| Aynı gelenek yüzünden sen erkek gibi davranmak zorunda kaldın. | Open Subtitles | لأجل تلك التقاليد نفسها، تكبدتِ أنتِ العناء لتتخذي مظهر رجل |
| Ancak daha sonra birçok gelenek, algı, çeşitli uygulamalar bunun üstüne eklenmiştir. | TED | ولكن العديد من تلك التقاليد والمفاهيم والممارسات قد تم تبنيها لاحقاً |
| gelenekler hepimizi ait ve bu sadece basit bir tanesi. | TED | التقاليد تنتمي إلينا جميعًا، وهذا أمر بسيط. |
| Yani, sayım yerel geleneklere göre yapılırsa, insanlar daha kolay mı kabul edecekler? | Open Subtitles | انت تختار تعبيراتك بعناية فائقة اعتقد انه لو اقيم التعداد حسب التقاليد المحلية |
| Ama düşünmeden edemiyorum bu geleneksel talep ve aşktan çok az bahsetmen... | Open Subtitles | لكنني لا أستطيع المساعدة بتفكيري من أن التقاليد تتطلب القليل من الحب |
| Bu, kültürel gelenekleri canlı tutmak ve esaret altında, içsel bir özgürlük hissi oluşturmakla alakalıydı. | TED | كان الأمر يتمحور حول بقاء التقاليد الثقافية على قيد الحياة و المحافظة على إحساس داخلي بالحرية تحت الأسر. |
| Yönetici ortağının, bütün yeni küçük ortaklara ilk davasını vermesi, bir gelenektir. | Open Subtitles | انه من التقاليد ان الشريك الإداري يعطي كل الشركاء الصغار قضاياهم الأولى |
| Suriye halkı birbirinden farklı geleneklerin birlikteliği ile yaşamını uzun zamandır sürdürmekte. | TED | عاش المجتمع السوري فترة طويلة من التعايش بين التقاليد والخلفيات الثقافية المختلفة. |
| Ve bundan dolayı gelenek daha önemli hale geliyor, daha az değil. | TED | وبالتالي التقاليد تصبح أكثر أهمية، ليس أقل أهمية. |
| Birkaç yıl sonra, gelenek ve göreneğin ne demek olduğunu, neyin tabu kabul edilip edilmediğini anladım. | TED | بعد قليل من السنوات تمكنت من فهم ماذا تعني التقاليد والثقافة وما الذي يعتبر من الأشياء المرفوضة أو العكس |
| Şimdi bu gelenek Latin asıllı ve siyahi insanlara ait ve bunu kullanıyorlar. | TED | والآن، تنتمي التقاليد للأشخاص السمر والسود، ويستخدمونه. |
| İster bilimsel araştırma olsun, isterse İncil'le ilgili gelenek yönünden olsun, ilk kıvılcım açısından düşünüyoruz. | TED | و سواء في البحث العلمي أو في التقاليد الإنجيلية، فنحن نفكر حيث انطلقت شرارة البداية |
| Ancak insanlar bunu bırakıp yeni insanlar geldiği zaman gelenekler bir anlam kazanır. | TED | حتى يغادرون ثم يأتي أشخاص جدد حيث يتم حينها تقدير التقاليد. |
| Tekil semboller haricinde, küreselcilik olmasa var olamayacak genel ulusal gelenekler dahi var. | TED | وأبعد من الرموز الفردية، هناك مجموعة من التقاليد القومية التي لم تكن لتوجد لولا العولمة. |
| Afganistandan gelenler ile de gelenekler ve insanların bunları algıları konusunda konuşuyorduk. Bamiyan Buddha heykellerinin yıkılması trajedisi üzerine duruma daha olumlu bir yoldan bakabileceğimiz bir öneri sundum | TED | لذا، كنا نتحدث عن الخلافات بين التقاليد ويتصور الكثير من الناس ومأساة تدمير تماثيل بوذا في باميان، ولكني قدمت اقتراحا ربما يمكن أن ننظر إلى هذه المسألة بطريقة إيجابية. |
| Perslerin Çin'de yerleştiği bölgedeki Moğollar yerel geleneklere uyum sağlamıştı. | Open Subtitles | المغول الذين إستقرّوا على الحدود الصينية تكيّفوا مع التقاليد المحليّة |
| Rastgele otoriteye veya yerel geleneklere göre seçilmiş olan eski standartların yerini matematiksel ve doğal ifadeler almıştır. | TED | المعايير القديمة المبنية على سلطات تعسفية أو التقاليد المحلية تم استبدالها بعلاقات مستمدة من الرياضيات والطبيعة. |
| Belkide onu yeni geleneksel birşeyler yapmak için ikna etmeliyiz. | Open Subtitles | لذا ربما يجدر بنا إقناعه بأن يجرب بعض التقاليد الجديدة |
| Bu; duyguları, zihni ileriye gitmekten alıkoyan gelenekleri, muhafaza etmekle ilgilidir; ve tabi ki bunun tam karşısında radikal olan vardır. | TED | انها المحافظة عن المشاعر ، والحفاظ على التقاليد التي أعاقت العقل أن يمضي قدما وأعاقت بالطبع ما هو جذري لمواجهتها. |
| Bir milyon yıla kadar uzanan el baltası Geleneği, insanlık ve proto-insan tarihindeki en uzun artistik gelenektir. | TED | تمتد على مدى ملايين السنين، تقليد الفأس اليدوي هو أطول التقاليد الفنية في تاريخ البشرية والإنسان البدائي. |
| Bu temelin üstüne inşa etmede üç şey yardımcı oldu: İlki, geleneklerin onurlandırılması ve yeni fikirlere açık olmak. | TED | في الواقع ثلاثة أشياء قد ساعدت في البناء على هذا الأساس: أول شئ هو احترام التقاليد والإنفتاح على الأفكار الجديدة. |
| Düzen ve geleneğin hala hakim olduğu İngiltere'de olduklarını anlasınlar diye. | Open Subtitles | لكي يعرفوا أنهم في إنجلترا حيث مازالت التقاليد و النظام سائدين |
| Şimdi, insan denen hayvanın tarihindeki en önemli geleneklerden birini görüyoruz. | TED | ونحن نشهد الآن واحدة من أعظم التقاليد عبرالتاريخ للحيوان الإنسان |
| Onlar geleneklerine bağlı olmak zorundalar. | Open Subtitles | أن يحظوا بذلك الاحترام لأجل هذه التقاليد |
| Eğer iki kocalı olma durumu varsa bütün geleneklerimiz çöpe gider. | Open Subtitles | إذ هذه السابقة من إمتلاك زوجين ستبقى اذاً ستضيع التقاليد هباء |
| Ve kendi ulusal sınırlarımızın dışına çıkıyoruz, çünkü diğerlerinin ulusal geleneklerini öğrenmek istiyoruz. | TED | وسبب خوضنا لمغامرات خارج حدود أوطاننا هو الرغبة في اكتشاف هذه التقاليد الوطنية الأخرى. |
| Aile geleneğini idrak edecek basirete sahip değildi. | Open Subtitles | موهبة بصيرة الرجل مع عدم وجود أي علامة على التقاليد العائلة |
| İçinizde bunun giderek daha az konuda giderek daha çok şey öğrenerek sonunda hiçbir şey hakkında her şeyi öğreneceğimizi savunan... akademik geleneğe dahil olanlar bulunabilir. | Open Subtitles | لآن نستطيع ان نقول ان هذا يحدث نتيجة التقاليد الاكاديمية . لمعرفة اكثر واكثر حول اشياء اقل حتى نعرف كل شئ حول اللاشئ |
| "Ayrıca, bir aile Geleneği olan Beulah Vaftiz Kilisesi korosunu yönetme | Open Subtitles | فاليباركها الرب والتي تنص الى العودة مونتي كارلو ومواصلة التقاليد العائلية |