| cep saatleri, kahve öğütücüleri ve buharlı teknelere ilgili olduklarını. | Open Subtitles | مع ساعات الجيب ومطاحن القهوة، والتظاهر لتكوني في زوارق بخارية. |
| Tüm evreni on saniye geriye yollayan cep boyutunda bir cihaz! | Open Subtitles | جهاز بحجم الجيب يقوم بإعادة الكون كله عشر ثوان إلى الوراء |
| - Paltomun üst cebinde. | Open Subtitles | داخل الجيب الأمامي لمعطفي وكانمُعلقاًهنا. |
| Ön cebimde değil. Ben arka cep adamıyım. | TED | ليس في الجيب الامامي، انني رجل الجيب الخلفي |
| Sarı sinüs dalgasında üç tane doruk olduğunu görüyor musunuz? | TED | هل ترون كيف انه هناك ثلاث قمم لموجة اقتران الجيب ذي اللون الأصفر؟ |
| Bu cepte, telefon ve cüzdandan, iPad'e, dosyalara ve kitaplara kadar tüm şahsi eşyalarımızı muhafaza ederiz. | TED | و في هذا الجيب نُدخّر كل أشكال المواد الشخصية من الهاتف وحافظة النقود والحاسوب الصغير وملفّات المكتب و الكتب. |
| Santa Cruz’da iki tane cip (Jeep) vardı, | TED | كان هناك اثنتين من سيارات الجيب في سانتا كروز |
| Ve o insanların resimlerini yaparak.. onların sesini duyurdu ve... ...bu cep büyüklüğündeki sanat eserlerini yaptı. | TED | فتوصلت إلى تنفيذ.. أعمال فنية بحجم الجيب عبارة عن صورة لمن يحملها |
| Önceleri yalnızca cep saatleri varmış. | Open Subtitles | حتى هذا الوقت كان الناس لايزالون يرتدون ساعات الجيب |
| Tabii ki, yaka manşetleri, ve cep kapakları iliklerin de yapılacağı gibi iki sıra nakışlanacaktır. | Open Subtitles | و بالتأكيد ستكون الجوانب و علامات الجيب ثنائي مطرز و الأطراف كذالك |
| Bu bildik bir hikaye, beyninin içinde cebinde olanlardan daha çok şey var değil mi? | Open Subtitles | انها القصة القديمة ,الكثير فى الرأس أكثر مما فى الجيب ؟ |
| Koridordaki ceketimin sol cebinde bir kaç tane araba anahtarı var. | Open Subtitles | في الجيب اليسار من سترتي بالردهه يوجد بعض مفاتيح السيارات |
| Arka cebimde tek bir anahtar vardı, kime ait olduğu belli olmayan. | Open Subtitles | وفى الجيب الخلفى كان يوجد مفتاح أجوف خالى من النتوءات |
| Çocuğa sinüs enfeksiyonu için unasyn ve-- | Open Subtitles | العلاج أسرع ابدأوا بإعطاء الفتى اليوناسين لعدوى الجيب |
| Gaz termal bir cepte sıkıştı ve Venüs'ün ışığını kırdı. | Open Subtitles | غاز المستنقع من بالون الطقس حبس في الجيب الحراري وعكس النور من الزهرة. |
| Öyle ilgisizsiniz ki, bana cip kiralamıyorsunuz. | Open Subtitles | أنتِ غير مهتمة لدرجة أنكِ ترفضين أن تؤجريني الجيب |
| Sonra konuyu değiştirirsin. Jeep'i hakkında konuş. Buna bayılır. | Open Subtitles | ثم تجاذب معها أطراف الحديث وأنحرف لموضوع سيارتها الجيب إنها تحب ذلك |
| İkiniz jipi alın. Biz de köpekleri ve yemekleri alalım. Gidelim. | Open Subtitles | انتما خذا الجيب نحن بالكلاب سيرا على الأقدام , لنذهب |
| Eşyaları böyle fırlatacağız... sonra cipe binip tüyeceğiz. | Open Subtitles | نحن سنرفض مادة ذلك الطريق ثم نحن سنكوم في السيارة الجيب وحمار عتلة. |
| Ben de kredi kartımı garson çocuğun arka cebine koyarken sağ kalçasını biraz kurcalayayım. | Open Subtitles | و أنا سأضع بطاقتي الشخصية في الجيب الخلفية لذلك الشاب حتى ألمس جسده المشدود |
| Bir dahaki sefere cebi kendim oluşturmama izin vermeyi düşünürsünüz diye umuyordum. | Open Subtitles | كنت أتمنى أن تفكر في جعلي أقوم بعمل الجيب بنفسي المرة القادمة. |
| Metro cebe sığacak boyutta bu haritadan binlerce bastırıp test yaptı. | TED | قام المترو بإجراء اختبار من ألف من هذه الخرائط، بحجم الجيب. |
| Saatler 12'yi gösterdiğinde bariyer kalkınca Bir İngiliz Cipi, Berlin yarışına öncülük etti. | Open Subtitles | عند تمام الساعة الـ 12 سيرتفع الحاجز وتتسابق سيارات الجيب البريطانية نحو برلين |
| Tamam, bitirelim öyleyse, jipe bin ve bu lanet yerden defolup gidelim. | Open Subtitles | حسنا اصعدوا الي الجيب ولنخرج من هنا. |
| Tümgeneral Lathbury ve Albay Frost özel Jip filosuna ne olduğundan haberdarlar mı? | Open Subtitles | هل العميد لتهبوري والعقيد فروست على علم ؟ لسرب السيارات الجيب الخاص؟ |