| Günde sadece bir gün tüm ilgisini bana vermesini istedim ama onu bile yapmıyor. | Open Subtitles | أطلب منه تكريس ساعة في اليوم الحظي بانتباهه التّام حتّى ذلك بعيد عن منالي |
| Sadece plaja yakın bir ofis fikri hoşuna gitti, çünkü boş zamanlarında sörf yapabileceksin. | Open Subtitles | إنما تروقك فكرة الحظي بمكتب قريبًا من الشاطئ لكي تقوم بركوب الأمواج بين زبائنك |
| Yıkanmak, tıraş olmak ve seni atmak için bir yere sahip olmak güzel. | Open Subtitles | لمن الجيّد الحظي بمكان للإستحمام، للحلاقة، والعيثَ بكِ فساداً |
| Çok bir şey gibi durmayabilir ama büyükannemi görmek istediğim zaman gideceğim bir yerin olmasını seviyorum. | Open Subtitles | ربما لايبدو شيئاً كبير، لكن أودّ الحظي بمكان أقصده عندما أريد رؤية جدّتي |
| Ama asıl demek istediğim şey şimdi bir oda arkadaşım olduğundan beri herhangi bir mahremiyetim kalmadı. | Open Subtitles | ولكن أعتقد أنّ المقصد من ذلك كلّه هو أنّني أريد أن أوضح أنّه من الصعب من الحظي بأي خصوصية، خاصة بعدما |
| Bence sponsorlar ve diğer şirketler savaş hakkında hiç bir konuşma istemiyorlar. Ben, savaş hakkında konuşmadan bir akşam geçirmek isterdim | Open Subtitles | أعتقد بأن الرعاة والقناة لا يريدون الحديث عن الحرب. أريد الحظي بليلة بدون الحديث عن الحرب. |
| Yanlız parti planlayıcınız bize, bir tam saat için ısrar ettiğinizi söyledi. | Open Subtitles | إلاّ أنّ مُخططتكِ قالت أنّكِ أصررتِ على الحظي بساعة كاملة. |
| Bu şekilde, eğer ölüysem iyi bir gezi yapmış olup hayatlarınızı aptalca tehlikeye atmış olacaksınız. | Open Subtitles | بهذه الطريقه, على الأقل حتى لو مِت يمكنكما الحظي برحلة جميلة معًا والمخاطرة بحماقة بحياتكما |
| Bebeğim olacağı bir zamanda en yakın arkadaşım gidiyor sadece. | Open Subtitles | حينما أنا على وشك الحظي بطفل ليس بالأمر الجلل |
| Keşke nasıl bir hayatımın olacağını bilme şansım olsaydı. | Open Subtitles | أنا اتمنى فقط لو أمكنني الحظي بفرصة لمعرفة ما كانت ستكون عليه هذه الحياة. |
| Tek bilmek istediğim, başka bir insanın benden kaçmadan veya yüzüme geğirmeden benimle yemek yiyebilecek olması. | Open Subtitles | انا فقط بحاجه لأعلم ان إنسان حيّ آخر قادر علي الحظي بوجبة طعام معي بدون الهروب أو التجشؤ بوجهي. |
| Fakat evin etrafında bir bayanın olması güzel. | Open Subtitles | لكن من اللطف الحظي بامرأة في أنحاء المنزل. |
| Konuşacak birinin olması çok rahatlatıcı bir şey. | Open Subtitles | من المطمئن جداً الحظي بشخص تبادله الكلام. |
| Bu hayatta başka daha ne isteyebilirim ki böyle bir anı paylaşmaktan çok? | Open Subtitles | ومالذي يمكنني طلبه في هذه الحياة أكثر من الحظي بهذه اللحضة؟ |
| Evet, bu eve tekrar bir kadın girmesi hoş oldu. | Open Subtitles | أجل، لمن الرائع الحظي بسيدة بالمنزل مُجددًا |
| Burada olman, benim için Francis'in bir parçasını da yaşattı. | Open Subtitles | الحظي بك هنا ابقى جزء من فرانسيس حي بداخلي |
| Tanıklık edebilmesi için bir doktor alabilirsem, o zaman evet. | Open Subtitles | إذا أمكنني الحظي بطبيب ليشهد بهذا عندها أجل |
| Peki iki bilim insanı nasıl bir konuşma yapıyor 30 saniyeden daha az süren her şey hakkındaymış | Open Subtitles | إذاً كيف بإمكان عالمين إثنين الحظي بمحادثة حول كل هذا في غضون 30 ثانية فحسب ؟ |
| bir dakikanızı alabilir miyim? | Open Subtitles | عفواً، هل يمكنني الحظي بانتباهكم؟ |
| bir sonrakini sen alırsın. Söz veriyorum. | Open Subtitles | يمكنكِ الحظي بالمرة القادمة، أعدكِ |