| Bu dünyanın ne kadar küçük olduğunu vurgulamak için slayt sayfalarının çoğuna bir insan saç teli kalınlığında minnacık beyaz bir çizgi ekledim. | TED | لنؤكد كم هو صغير هذا العالم حقاً، لقد أضفت خطًا أبيض إلى معظم الشرائح وذلك يُظهر لكم سماكة شعرة واحدة. في غاية الصغر. |
| Benim alanım atomun içinde küçük bir nokta olan atomik çekirdek. | TED | مجال اختصاصي هي نواة الذرة، وهي النقطة متناهية الصغر داخل الذرة. |
| Sen Rory'i doğurduğunda, çok gençtin. Çoğu insan o kadar genç olmuyor. | Open Subtitles | .أنتي كنتي صغيرة عندما أنجبتي روري معظم الناس لم يكونوا بذلك الصغر |
| Çocukken sana öğretilenler, senin peşini hiç bırakmaz, değil mi? | Open Subtitles | ما تتعلمه في الصغر لا تنساه أبدا ، أليس كذلك؟ |
| Leland, Küçükken Robertson isminde gümüş saçlı bir komşularının olduğunu söyledi. | Open Subtitles | قال "ليلند" أنه عند الصغر كان جاره أشيب الشعر يدعى "روبرتسن". |
| Baylar kusura bakmayın, ama bayanlardan tek farkınız bu kadar ufak bir şey. | TED | معذرة أيها الأولاد، لكن ما يجعلكم مختلفين هو أمر في غاية الصغر. |
| Dinazorların Çocukluktan yetişkinliğe geçerken çok değiştiğine ilişkin pek çok kanıt bulduk. | TED | ووجدنا الكثير من الادلة على ان الديناصورات تتغير على طول مرحلة نموها منذ الصغر نحو البلوغ |
| Hayalini mahvetmek istemem ama, eğer evler bu kadar küçük yapılırsa, | Open Subtitles | أنا أكره أن اثقب فقاعتك ولكنك اذا بنيت البيوت بهذا الصغر |
| küçük bir kasabada ikinci bir kundakçının olması gerçekten küçük bir ihtimal. | Open Subtitles | احتمال ظهور مشعل حرائق ثان في بلدة بهذا الصغر تقريبا يمكن اهمالها |
| Bu bir şeyin ne kadar küçük olabileceği hakkında teorik bir limit. | Open Subtitles | إنها الحد النظري لمدى الصغر الذي يمكن أن يكون عليه أي شيء |
| Bu toplu iğne başı büyüklüğündeki maytlar, genç arıların üzerinde doğru emekler ve kanlarını içerler. | TED | ينقضّ هذا السوس البالغ الصغر على النحلات الصغيرة ويمص دمائها |
| Sanırım alışmak için genç yaşta başlaman gerekiyor. | Open Subtitles | أعتقد أنك يجب أن تبدأ من الصغر لتتعود عليها. |
| Şey, eski ben ki ironim olarak genç ben. | Open Subtitles | شخصيتي القديمة، والتي من السخرية أنها شخصيتي في الصغر. |
| Çocukken neredeyse özel ihtiyaçlı sınıfına alınacaktım. | TED | تم تصنيفي في الصغر على أنني من ذوي الإحتياجات الخاصة |
| O ve annen Çocukken çok yakınlardı. | Open Subtitles | لقد كان على علاقة وثيقة مع امك منذ الصغر |
| Küçükken annem beni avluya oyun oynamaya gönderirdi.., ...ama gidip komşumuzun, kıçıma sustalı saplayacağından.., ...endişe etmezdi. | Open Subtitles | في الصغر كانت تريد منّي أمي أن ألعب في الساحة ولكنها لم تكن تقلق من أن يطعنني جاري طومي في فخذي. |
| Küçükken yaşadıklarının seni nasıl etkilediğini iyi bilirim. | Open Subtitles | أعلم كيف يبدو الأمر بإنتهائك وحيدة بغاية الصغر |
| Sonuçta onlar sadece dünyanın biyoçeşitliliğinin ufak bir kısmı. | TED | في النهاية لا تشكل إلا جزءًا في غاية الصغر من التنوع الحيوي على الأرض. |
| Siz ikiniz Çocukluktan beri böylesiniz. Birlikte çalışamıyorsunuz. | Open Subtitles | أنتما هكذا منذ الصغر لا يمكنكم العمل معاً |
| Hayat belirtileri sizi minik hayat belirtileri sizi pek kıymetli hayat belirtileri... | Open Subtitles | أشكال الحياة. أشكال الحياة المتناهية الصغر خاصتي. أيتها الأشكال الضئيلة النفيسة للحياة. |
| Deneyler gösterdi ki her bir atomun çekirdekten de ufak olan ve elektron bulutu tarafından çevrilmiş küçücük ve yoğun çekirdeği var. | TED | وجدت التجارب أن لكل ذرة نواة صغيرة جدًا وكثيفة، محاطة بسحابة إلكترونات تفوقها في الصغر. |
| Ama bu işe izin verdim çünkü ilginç şeyler ortaya çıkabilirdi ve ben Çocukluğumdan beri bir çizgi roman müptelasıyım. | TED | إلا انني رضخت لأنها بدت كاحتمالية مثيرة، وكوني مُدمن علي الرسوم المتحركة منذ الصغر. |
| 12 metre boyu ve 3,5 ton ağırlığıyla bu küçük yırtıcıyı, yanında cüce gibi bırakıyor. | Open Subtitles | فـطوله 12 متراً، و وزنه 3،5 طناً، فـيبدو هؤلاء المفترسين أقزاماً في منتهى الصغر |
| Muhtemelen bir erkeğin anlamayacağı kadar mikroskobik ölçüde minicik, ufacık bir şeydir. | Open Subtitles | على الأرجح شيء أصغر من بالغ الصغر والذي لن يدركه امرؤ أبداً |
| Gençken yürüyüş yapmaya bayılırdım, doğanın içinde olmaya. | Open Subtitles | اعتدتُ على حبّ التجوّل منذ الصغر ، وحبّ النزهات. |
| Yavru bonoboların çoğu çocukluk dönemlerinde hayatta kaldı. | Open Subtitles | تنجو أغلب صغار البونوبو في الصغر |
| Doğada yumurtlayan büyük bir canlıyı ele alalım, mesela devekuşu ama devekuşu ile bizim aramızda büyük bir fark var devekuşlarının beyni küçüktür. | Open Subtitles | يمكنك أن تأتي بحيوان كبير من بيضة، كالنعامة مثلاً.. ولكن هناك فرق كبير بيننا والنعام.. لدى النعام دماغ بالغ الصغر. |
| Laboratuvarımda vücutta seyahat edebilecek ve tümör arayabilecek küçüklükte bir kanser nanodedekörü yaptık. | TED | في مختبري، قمنا بصنع كاشف نانوي للسرطان متناهي الصغر الذي يمكنه التنقل في الجسم والبحث عن الأورام. |