| İçine her ne varsa çıkartılması gerek. Bir kaç anlaşma yapıyoruz. | Open Subtitles | مهما يكن مابداخله فيجب أن يخرج نحن نجري بعض الصفقات فحسب |
| Steve, lütfen anlaşma yok artık. | Open Subtitles | أرجوك ، يا ستيف ، من فضلك لا مزيد من الصفقات |
| Bar sahibine sor. Pek çok anlaşma yapabilirim. | Open Subtitles | أطلب من المالك يمكنني أن أقدم الكثير على الصفقات |
| Her neyse, Adalet Bakanı ile önceden yaptığımız bazı anlaşmalar vardı. | Open Subtitles | على أية حال , المدعي العام وأنا كانت لدينا بعض الصفقات |
| Ve tek yapman gereken, hesapları incelemek, anlaşmaları yapmak, ve evrakları onaylamak. | Open Subtitles | وكل ما عليك فعله هو مراجعة الحسابات وكتابة الصفقات والموافقة على الأوراق |
| Bazen çalışırım. Ama sadece anlaşma yapamadıklarında. | Open Subtitles | أحياناً، فقط عندما لا يستطيعون عقد الصفقات |
| Belki bir tür anlaşma yapabiliriz. Etrafı toparlayabilirsin. | Open Subtitles | ربـما تُـبرم مـعي نـوع من الصفقات. تـقوم بألتقاط بعض الآشياء حول المكان. |
| Normalde sana katılırdım, ama bu tamamen farklı bir anlaşma. | Open Subtitles | دائماً ما أتفق معك، لكن هذا نوع آخر تماماً من الصفقات |
| Kimse ona ulaşamaz, o yüzden anlaşma yok. | Open Subtitles | لا أحد سيستطيع الوصول اليه لذا، لا مزيد من الصفقات |
| Ne, Faust anlaşma çeşit yaptın? | Open Subtitles | ماذا ، هل اشتركت بنوع ما من الصفقات الخاسرة ؟ |
| Yanımdan her kamyon geçişinde Tanrı ile anlaşma yok artık, tamam mı? Bitti artık! | Open Subtitles | لا مزيد من الصفقات مع الرب, كلما مرت شاحنة من الطرق السريع, إتفقنا؟ |
| Anderson, araba satarım. benim işim anlaşma yapmaktır. - Güven bana. | Open Subtitles | اندرسون, انا ابيع سيارات0 عملي هو عمل الصفقات |
| Çocuk sahibi olarak, anlaşmalar yaparak, kitaplar yazarak. | Open Subtitles | يُنجبون الأطفال، يعقدون الصفقات, يألّفون الكتب. |
| Aslında yok, ama bugünlerde anlaşmalar oralarda yapılıyor. Görüşürüz. | Open Subtitles | لست أواجه، لكن هناك حيث تتم كل الصفقات هذه الأيام، إلى اللقاء |
| Öğle yemeği için böyle bir yere geldiğine göre bazı büyük anlaşmalar yapıyor olmalısın. | Open Subtitles | يجب عليك عقد بعض الصفقات الكبيرة خلال الغذاء في مكان كهذا. |
| Ve bu arada, bu testlerin anlaşmaları yapılmış. | TED | وبالمناسبة، هذه كانت محاكات حيث تمت الصفقات. |
| -Yaptığım en iyi anlaşmalardan biriydi. -Ama ben tanker filosu değilim. | Open Subtitles | إحدى أفضل الصفقات التى فعلتها ولكننى لست أسطول ناقلات |
| alım satım işleri ve azgın taraftarlar yüzünden kaybedersin. | Open Subtitles | خسرنا رجالاً طيبين بسبب الصفقات والمشجعون الغاضبون |
| Bu onun. Hayatta kalma meselesi, birçok kez şeytanla pazarlık yaptım ve onlara takılıp kaldım. | Open Subtitles | انه صراع علي البقاء, فعلت الكثير من الصفقات مع الشياطين |
| Aşağılık Kennedy o piç kurusu Kruşçev'le her tür anlaşmayı yapıyor. | Open Subtitles | كينيدي أبرم كل أنواع الصفقات مع ذلك الوغد خروتشوف |
| İkincil anlaşmalara hala bağlıyız. | Open Subtitles | لكننا مازلنا متورطين بسبب الصفقات التابعة |
| anlaşmaların nasıl yapıldığını, komitelere yapılan baskıları, alınıp satılan gündemleri. | Open Subtitles | كيف تُضرب الصفقات ,اللجان اُجبرت جداول الأعمال اُشترت و بيعت |
| Yani iş anlaşmalarını biliyorsun? | Open Subtitles | إذن انت تعلم عن الصفقات التجارية |
| Geçmişte, Fry bir iki anlaşmada Isaiah'ı kazıkladı. | Open Subtitles | من فترة كبيرة ، عندما قام فراي ببيع شارته لأيزياه مقابل بعض الصفقات |
| Teknolojilerimizi alıyor ve dünyaya satıyor. Herkesle anlaşması var. | Open Subtitles | يسرق كل التكنولوجيا ويبيعها للعالم عقد الصفقات مع الجميع |
| Dildopolis'in gece fırsatları zamanı. | Open Subtitles | وقت الصفقات الخاصة بمدينة الأدوات الإباحية |
| İşlemlere bak. Özellikle satış opsiyonlarına. | Open Subtitles | انظروا في الصفقات التجارية وبخاصة حقوق البيع الإختيارية |