Ama bu ülkelerinden birçoğunda ekonomik fırsat azdır. Dolayısıyla yolsuzluk servet kazanmanın çekici bir yolu hâline gelir. | TED | ولكن في العديد من هذه الدول، حيث الفرص الاقتصادية نادرة، ومن هنا يصبح الفساد طريقًا مغريًا للثراء. |
Dünyadaki çoğu ev sahibi ülkenin aksine Uganda'nın yaptığı mültecilere ekonomik fırsat sağlamak. | TED | وخلافاً لمعظم البلدان المضيفة حول العالم، ما قامت به أوغندا هو إعطاء اللاجئين الفرص الاقتصادية ، |
Bazılarının ipucunu vermiştim : Eğitim ve ekonomik fırsatlar. | TED | وقد ألمحت بهم: التعليم وأيضا الفرص الاقتصادية. |
Washington'da bulunan ve Geiger'ın kliniğini finansa eden ekonomik fırsatlar Ofisi, bunun farkına vardıklarında, öfkelendiler. | TED | وعندما اكتشف مكتب الفرص الاقتصادية في واشنطن - والذي كان ممولا لعيادة جيجر - هذا الموضوع، كانوا شديدي الغضب. |
Girişimcilik genç insanlara, umutsuzca aramakta oldukları ekonomik fırsatların yaratıcıları olma gücünü veriyor. | TED | إنّها تعطي الشبان قوة، ليخلقوا الفرص الاقتصادية التي يبحثون عنها بيأس. |
Kensington halkı bundan önce de krizdeydi ve nedenleri kendine özgü ve karmaşık şeylerdi ve bu semti biraz bilen herkes nedenleri anlayabilir: Irklar arası eşitsizlik yerel ve federal hükûmetin okullara yetersiz kalan desteği ekonomik fırsatların azlığı. | TED | كان كنسينغتون مجتمعًا في أزمة قبل هذه لأسباب مستوطنة ومتشابكة، وأي شخص يعرف الحي يمكنه التفكير في السبب: التفاوتات العرقية، فشل الحكومة المحلية والفدرالية في تمويل المدارس بشكل صحيح، نقص الفرص الاقتصادية. |
Ancak inanıyorum ki topluluklarımızın sosyal yapısını güçlendirmeye başlarsak ve en hassas mahallelerimizde bile ekonomik fırsatlar yaratırsak, sağlıklı, erişilebilir, lezzetli kültürel yemekler ile tüm her şeye başlangıç yapabiliriz. | TED | ولكني أؤمن أننا إذا بدأنا بتقوية النسيج الاجتماعي لمجتمعاتنا، وأننا إذا بدأنا بتقديم الفرص الاقتصادية إلى الأحياء الأقل تحصنًا، ستبدأ بطعام صحي ومتاح للجميع، ومناسب ثقافيًا وفي متناول اليد. |