| Kıskançlık, gür ve parlak saçları sever. Küçük ve şirin kalemliği... | TED | الغيرة تحبّذ الصفات الجيدة للشعر اللامع و حقيبة أقلام الرصاص الظريفة. |
| Unut gitsin. İlk önce şu parlak şeyi bulalım. Hadi. | Open Subtitles | إنسى هذا, لنذهب و نحضر هذا الشيء اللامع هيّا بِنّا. |
| Civcivinin parlak turuncu ağızını görmesi daha çok yiyecek getirmesi anlamına gelir. | Open Subtitles | منظر لون فم فرخها البرتقالي اللامع يحتاج منها إحضار المزيد من الطعام |
| Parlayan zırhının içindeki genç kral yaşlı asiye karşı başkenti savunmak için savaşıyor. | Open Subtitles | الملك الفتي في درعه اللامع يقاتل للدفاع عن العاصمة ضد الثوار العجائز الضعفاء. |
| Veli-öğretmen gecesinde parlak altın rengi şortu giydiği hâli dışında. | Open Subtitles | عدا عندما ارتدت ذلك السروال الذهبي اللامع في اجتماع المدرسة. |
| Baştan aşağı parlak bronz zırhla bürünmüş ve bir kılıcı, ciriti ve mızrağı var. Kesinlikle dehşet verici. | TED | يغطيه رداؤه البرونزي اللامع من رأسه لأخمص قدميه، لديه سيف ورمح ومعه حربته. كان في هيئة مرعبة تماما. |
| Uzay istasyonu Massachusetts üzerinden giderken ailem dışarıya koşar ve gökyüzündeki en parlak yıldızı izlemeye koyulurlardı. | TED | فوق ماساتشوسِتْسْ، كانت عائلتي تسرع للخارج، ويرون النجم اللامع يبحر عبر السماء. |
| Şuradaki parlak yıldız, bu galaksideki yıldızlardan bir tanesi. | TED | و لكن النجم اللامع هناك في الحقيقة هو أحد نجوم هذه المجرة |
| - Orada. Şu parlak mavi olan. Gördün mü? | Open Subtitles | إنه هناك، إنه ذلك الكوكب الأزرق اللامع هناك، أترينه؟ |
| Çok parlak bir psikolog olduğumu iddia etmiyorum. Değilim de. | Open Subtitles | أنا لا أَدّعي أن أكُونَ مثل العالم النفساني اللامع ، أنا كلا |
| Cilalı pirinç, parlak gümüş, ayna gibi Parlayan maun. | Open Subtitles | النحاس المصقول و الفضه البراقه و الماهوجني اللامع |
| Onun zaten parlak zırhlı bir şövalyesi var ve o ben değilim. | Open Subtitles | لديها فارسها ذو الدرع اللامع بالفعل و هو ليس انا |
| Onun zaten parlak zırhlı bir şövalyesi var ve o ben değilim. | Open Subtitles | لديها فارسها ذو الدرع اللامع بالفعل و هو ليس انا |
| Dişinin donuk renkleri var. parlak tüyleri için kullanacak bir şeyi yok. | Open Subtitles | الأنثى باهتة اللون، لا تبدي رغبة للريش اللامع |
| Böylece Parlayan zırhının içindeki şövalyenin kara şövalye olduğu ortaya çıktı. | Open Subtitles | و هكذا تبين أن الفارس في الدرع اللامع هو الفارس الأسود |
| aynalı maskeyi almaya gideceğiz. Nerede olduğunu biliyorum. | Open Subtitles | سوف نذهب للحصول على القناع اللامع انا اعرف اين هو |
| Pırıltılı çağrı cihazım bile umrumda değil, çünkü klinik deneyim bugün başlıyor. | Open Subtitles | لا يمكنني التفكير حتى بجهاز الاستدعاء اللامع لأن تجربتي الطبية ستبدأ اليوم |
| Gerçekten çok zeki olan ve çok sevdiğim bir eleştirmeni gördüm. Adı Joan Acocella olan hanım arkadaşım | TED | وقد شاهدت ذلك الناقد اللامع الذي يعجبني. تلك المرأة، جون أكوسيلا، وهي صديقتي، |
| Bazılarımızın aramakta olduğumuz bu üçlü yıldız oluşumu hakkında soruları var. | Open Subtitles | بعضنا يتسائل عن تشكيل هذا النجم اللامع المُفترض أننا نبحث عنه |
| Bu genç arkadaşların olacağından daha ünlü olamaz. | Open Subtitles | لا أكثر اللامع من هذه الناس الصغار وسوف. |
| Onlara okulun yeni maskotu olduğunu söyle. | Open Subtitles | أخبرهم أنك فتى المدرسة اللامع الجديد ، إنتظر هنا |
| California derelerinde bulunan tonlarca pırıl pırıl altınla finanse edilen İngiltere Bankası tarafından destekleniyorum. | Open Subtitles | وأنا مدعوم من بنك انجلترا الممول بأطنان من الذهب اللامع الذي وُجد في جداول كاليفورنيا |
| - Çörek. | Open Subtitles | اللامع. |
| Aslında içeride kim olduğunun ışıltılı bir yansıması. | Open Subtitles | إنه كتعبير وجهكِ اللامع لشخصيتكِ التي بالداخل |
| Zırhı içinde Parıldayan şövalyem olduğun için teşekkür ederim. | Open Subtitles | شكراً على كونكَ فارسي صاحب الدرع اللامع. |