| Selma'dan Montgomery'e bütün bir yürüyüş organize etti. | TED | قامت بتنسيق المسيرة بأكملها من سيلما إلى مونتغومري، |
| LA: Ben de Caitlin'a aslında yürüyüş hakkında, ona katılmadan haftalar önce konuşmaya başladığımızı anlattım. | TED | لورين: وقلت لـكيتلين إننا بدأنا في الحديث عن المسيرة قبل أسابيع من مشاركتنا فيها. |
| Ulusal gazeteler polise tepki gösterdi ve Kongre Mahkemesi polisin yürüyüş sırasındaki tutumunu soruşturdu. | TED | انتقدت الصحف الوطنية الشرطة بشدة، وفي جلسات استماع لدى الكونغرس تم التحقيق بصحة تصرفاتهم أثناء المسيرة. |
| Adam: Bugün barışçıl bir yürüyüşe davetlisiniz. | TED | الرجل : أنتم مدعوون اليوم إلى المسيرة السلمية. |
| Gördükleri eziyet ülke çapında haberlere konu edildi. yürüyüşü kamuoyunun gündemine taşıdı. Kadın oy hakkı savunucuları büyük bir sempati topladı. | TED | أخبار إساءة معاملتهن انتشرت في كافة أنحاء البلد، وحسّنت مكانة المسيرة لدى الرأي العام وزادت من التعاطف مع مطلبهم. |
| Böylelikle, yürüyüş, kadınların oy hakkına yönelik desteğin artmasını sağladı. Bu destek sonraki yıllarda da sürdü. | TED | بهذه الطريقة، ساهمت المسيرة بتقوية الدعم للمطالبة بحق النساء في التصويت الذي استمر في السنوات الموالية. |
| En son yürüyüş, birçoğumuzu kırıp geçiren yürüyüş. | Open Subtitles | المسيرة القصوى المسيرة التى يهلك فيها معظمنا كل عام |
| Eğer izin verirseniz beyler bu kendi başıma yapabileceğim bir yürüyüş. | Open Subtitles | ان كنتم لا تمانعون, يا سادة هذه المسيرة استطيع ان اقوم بها لوحدي |
| Noel arifesi yürüyüş ve şarkı söyleme işine daha erken başlamak için talepler olduğunu biliyorum. | Open Subtitles | أعلم أنه كانت هناك طلبات لبدء المسيرة الغنائية لعشية الكريسمس مسبقا |
| yürüyüş takımının çok fotoğrafı var. Bunlar gidecek. | Open Subtitles | حسناً ، لدينا صور كثيرة جداً لفرقة المسيرة ، ارمِ هذه |
| Hayatî bir amaç için yapılan en büyüklerden biri olarak sayılacak bu muazzam yürüyüş protesto gösterileri ve ilerleyiş burada Alabama'nın başkentinde biter. | Open Subtitles | هذه المسيرة العظيمة، التي ستعتبر واحدة من أكبر التظاهرات والمسيرات، |
| Boykot ve grevcilerin çabaları ile kuvvetlenen yürüyüş Victorre Şarap markası üzerinde baskı yarattı. | Open Subtitles | المسيرة عززت المقاطعة لتسبب المزيد من الضغط على نبيذ فيكتوري |
| Eddie'yi neden yürüyüş'e gönderdiğini bana söylemen lazım. | Open Subtitles | اريدك ان تخبرنى لماذا أرسلت ايدى فى المسيرة |
| Bilirsiniz, yürüyüş'teyken fark ettiğim ilk şey şu yürüyüş'ü kışın ortasında yapmayın. | Open Subtitles | على الطريق أتعلمون أول شيء إكتشفته اثناء المسيرة هو انك لا يفترض بك القيام بها |
| Herkes yürüyüş'te yaşadığı bazı önemli anlardan bahseder, biliyorsunuz. | Open Subtitles | في منتصف فصل الشتاء يقول الجميع لن لديهم تلك اللحظات الجلله فى المسيرة |
| İlk eşcinsel aktivistler bu yürüyüşten esinlendiler, bazıları ise bu yürüyüşe katıldılar. | TED | في الواقع، بضع من النشطاء المثلّيين جائهم الإلهام بسبب المسيرة و بعضهم كان قد شارك فيها. |
| Fakat ailecek yürüyüşe katılmamızın en önemli sebebi, ebeveynlerimin mirasını onore etmekti. | TED | ولكن أهم سبب وراء مشاركتنا في المسيرة كأسرة هو أنها كانت وسيلة بالنسبة إلينا لتكريم موروث والديَّ. |
| Ailecek konuştuktan sonra, yürüyüşe katılmak isteyen oğlanlarmış. | TED | إذ كانت تلك رغبة الأبناء في المشاركة في المسيرة بعد أن تحدثوا كأسرة عن القضايا. |
| "Her şeyin Üstesinden Geleceğiz" yürüyüşü yapan hıyarlar... trafiği tıkamışlar. | Open Subtitles | . يجب أن أتغلب على هذه المسيرة . و إعاقة المرور وكل ذلك الهراء |
| Elbise mağazasının önünde oturup geçit törenini izleyen, kaybolmuş gözlerle bakan, şu küçük kız. | Open Subtitles | أجلس أمامك وأنتِ تلبسين وأشاهد المسيرة عينا الفتاة الضائعة الصغيرة |
| yürüyüşün gerçekleştiği 11 Ekim günü, Ulusal Farkındalık Günü olarak ilan edildi ve tüm dünyada hâlâ kutlanmaktadır. | TED | يوم المسيرة الموافق ١١ أكتوبر تم إعلانه يوم الإعتراف بالمثلية الوطني، و لا يزال يحتفل به في جميع أنحاء العالم. |