| Crate'de, orada olmayı hak etmeyen bir sürü Atrian var. | Open Subtitles | هناك الكثير من الأتريين في الحبس لا يستحقون المكوث هناك |
| Hadi, sonsuza kadar orada kalamaz. | Open Subtitles | بحقكِ يا فيبي ، لا يمكنكِ المكوث هناك إلى الأبد |
| Evimde fazladan bir oda var. orada kalabilirsin. | Open Subtitles | لدي غرفة إصافية في بيتي يمكنك المكوث هناك |
| Çalışırken orada kalabilirsin. | Open Subtitles | يمكنك المكوث هناك أثناء العمل إذا أردت. |
| orada çalışabilirsin ... Bende burada çalışacağım. | Open Subtitles | يمكنك المكوث هناك وأنا سأعمل هنا |
| Cal, Miranda'nın artık orada kalmak istemediğini söyledi bir yerde dinlendiğini söyledi. | Open Subtitles | قال "كال" انها لم ترغب في المكوث هناك لمدة أطول وقال أنها ترتاح في مكان ما |
| orada durmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | لا ينبغي عليك المكوث هناك. |
| orada kalmalısın. Selam. - Selam. | Open Subtitles | يجدر بكِ المكوث هناك أنا عُدت |
| orada kalabilirdim yani. Evet. | Open Subtitles | -إذن كان بإمكاني المكوث هناك |