| Hemen tuzlu kraker ve zencefilli gazoz alıp geri geliyoruz. | Open Subtitles | سنعود على الفور ونحضر لكِ بعض البسكويت المملح والمياه الغازية |
| Kıvrılabilir olandan alabilir miyim? Ve tuz oranı. Çok tuzlu. | Open Subtitles | والبسكويت المملح مالحٌ للغاية، أريد منخفضة الصوديوم |
| Bir tane tuzlu tereyağı... bir düzine ekstra büyük yumurta... sızlanan aptal için bir mayalanmış süt. | Open Subtitles | رطل من الزبد المملح عبوة 12 بيضة كبيرة جداً وعبوة حليب حمضي للأبله الشاكي |
| Ve çılgın Pretzel roll. | Open Subtitles | ويوجد هناك ذلك الخبز المملح الذي بشكل المؤخرة. |
| Eğer bir hafta daha tuzlanmış biftek yeseydik, ...ölür giderdim. | Open Subtitles | إذا أكلنا ذلك اللحم المملح لأسبوع آخر، كنت سأهلك. |
| Çok çeşitli kurabiyeler üretiyoruz. İstediğiniz ne varsa. Fıstıklı var, çubuk kraker var. | Open Subtitles | ونصنع العديد من أنواع البسكويت، أيما تريد لدينا بسكويت بالفستق، والبسكويت المملح القاسي |
| Limanlar bloke edildi ve taze ringa balığı temini giderek zorlaşmaya başladı. | Open Subtitles | فالمواني قد أُغلقت. فشحنات السمك المملح الفرنسية أصبح من الصعب الحصول عليها. |
| Fakat tuzlu yiyeceklerimiz ve bazı şeyler azalmıştı... | Open Subtitles | , انتهى من عندنا البسكويت المملح من بين كل الأشياء |
| Hemen tuzlu kraker ve zencefilli gazoz getiriyoruz. | Open Subtitles | سنعود على الفور ونحضر لكِ بعض البسكويت المملح والمياه الغازية |
| Evet, kesinlikle Yahudi kilisesine gitmeliler ve ve o şapkalardan giymeli ve ve simitle beraber o tuzlu turuncu şeylerinden yemeliler. | Open Subtitles | ..نعم , يجب عليهم أن يذهبوا لكنيسة يهود ..ويرتدون تلك القبعات ويأكلون ذلك البرتقال المملح مع كعكهم |
| Anlaşma yapmakta üstüme yoktur. tuzlu kraker pazarlığında iyi iş çıkardın, bebeğim,... | Open Subtitles | لقد قمتِ بعمل ٍ رائع في المفاوضات مع شركة البسكويت المملح |
| Tek yiyecekleri tuzlu balık, susadıklarında, askerler onlara parayla su satıyor. | Open Subtitles | هو السمك المملح وعندما يعطشون لا يسقونهم الا بمقابل مادي |
| Tamam, sen anaokulundayken tuzlu krakeri mi graham krakerini mi tercih ederdin? | Open Subtitles | حسناً عندما كنت في الروضى البسكويت المملح أم الحلو ؟ |
| Çünkü küçük bir çanta tuzlu bademim var. | Open Subtitles | لأنه كان لدي حقيبة صغيرة من اللوز المملح. |
| Bugün birara tuzlu domuz eti pişirdiniz. | Open Subtitles | أعددتي اليوم لحم الخنزير المملح |
| tuzlu domuz eti istersen alabilirsin. | Open Subtitles | إلا إذا كنت تريد حرق هذا الخنزير المملح |
| Dostum, hala kamyonculara kızartılmış Pretzel, satan bir yerde çalışmalarının bir nedeni var. | Open Subtitles | المتأنق، المتأنق، هناك سبب أنها لا تزال تعمل في مكان التي تبيع المقلية البرغر المملح لسائقي الشاحنات. |
| İlk kez burada Pretzel ekmeği yediğimden bahsetmiş miydim? | Open Subtitles | هل أخبرتك أبداً أن في هذا المكان جربتُ أول مرة أكل الخبز المملح ؟ |
| Aylarca bunu yedikten sonra da, yeniden tuzlanmış biftek isteyeceksin. | Open Subtitles | بعد بضعة شهور من هذا، سترغب في اللحم المملح مرة أخرى. نعم. |
| Nerdeyse çocuğun çubuk krakerle onlara vurmasına üzülecektim. | Open Subtitles | أشعر بالسوء كأنى ضربت بالسياط أو كأنى طفل محروم من البسكويت المملح. |
| ringa balığı taciri! | Open Subtitles | إنني أقصد ليوند فوسكوفيك، تاجر السمك المملح. |
| Şu anda katılımcıların kaç tane kraker yediğini takip ediyoruz. | TED | نحن فقط نتابع كم قطعة سيأكل المشاركين هذه الكعك المملح. |
| Fıstık ve krakerden başka bir şey yok. | Open Subtitles | لا يوجد شىء هناك إلا الفول السودانى والبسكويت المملح |
| Robin, sen cips ve krakerlerle ilgilen. | Open Subtitles | روبين ،انت تحضرين المقرمشات والبسكويت المملح |