| Bu arada, bizim gerçek varoluşsal felaket risklerine karşı olan çekincemiz, özellikle felsefik ve etik bir soruya dayanır. Soru şudur: İki senaryo düşünün. | TED | وبالمناسبة نفورنا الخاص من خطر الكوارث الوجودية يعتمد على سؤال أخلاقي وفلسفي، والذي هو: تأمل هذين السيناريوهين. |
| Bu monolog Hamlet'in varoluşsal ikilemini ifade ediyor: düşünce ve eylem arasında parçalanmak, yaşam ve ölüm arasında seçim yapamamak. | TED | تجسّد هذه المناجاة معضلة هاملت الوجودية وهي حيرته بين التفكير والفعل، وعجزه عن الاختيار بين الحياة والموت. |
| Biz Kenyalıların iyileşmesi gereken konu, öz sevgimizin eksikliği, kendimize olan ağır nefretimiz ve varoluşsal kimlik bunalımımız. | TED | الأمر الذي يجب أن نبرأ منه، نحن الكينيون، هو افتقارنا لحب الذات، كرهنا العميق لأنفسنا والأزمة الوجودية لهويتنا. |
| Sadece Varoluşçuluk felsefesi üzerine bir ders almıştım New York Üniversitesi'nde. | Open Subtitles | لا ، ذلك غير صحيح .. أخذت كورس واحد فقط في الفلسلفة الوجودية في جامعة نيويورك |
| Varoluşçuluk çoğunlukla umutsuzluk felsefesi olarak anlaşılır. | Open Subtitles | الوجودية غالبا ما تناقش كأنها فلسفة لليأس |
| 90'ların bütün ukala hippi grupları bir konserde buluşuyor. | Open Subtitles | جميع الفرق الموسيقية الوجودية المحترمة من حقبة التسعينات في حفلةٍ واحدة |
| Ayrıca başarı çıtası Makedonyalı gençlerin sahte haber yayımlamasından biraz zor olacaksa Silikon Vadisi'nde iyi bir tür varoluş krizinin boşa gitmesine izin verebileceğimizden de endişe ediyorum. | TED | لكني أشعر بالقلق أيضاً من أننا قد نترك نوعًا من الأزمة الوجودية الجيدة في وادي السيليكون تضيع إذا كان عائق النجاح هو أنه يصعب على المراهقين المقدونيين نشر أخبار كاذبة. |
| Demek istediğim, bu onların bağlı olduğu oldukça açık bir kural, kendilerinden aşağı varlık düzeyinde yaşayanların işlerine karışmıyorlar. | Open Subtitles | إنهم يتبعون قاعدة بعدم التدخل.. في شئون الكائنات الوجودية الأدنى |
| O yüzden mesleğimde her gün varoluşsal yalnızlığa karşı bilimsel kanıt üretmem gerekiyor. | TED | كل يوم في وظيفتي، أستطيع توفير أدلة علمية ضد الوحدة الوجودية. |
| Burada varoluşsal durumları falan işliyoruz. | Open Subtitles | هل تعرف أمراً يا رجل؟ كل شيء هنا يتعلق بالحالات الوجودية وما شابة |
| İronik olan, yıllar önce beni mezun etmeyen o okulun şimdi benim durum komedilerimdeki varoluşsal öğeleri, ders olarak göstermesi. | Open Subtitles | إنه أمر عجيب. لم أستطع التخرج و مع ذلك نفس الكلية تُدَرِّس مقرراً... عن المواضيع الوجودية في الكوميديا التي أقدمها |
| Burada realiteye ilişkin varoluşsal bir bakış elde ederiz. | Open Subtitles | هذه هي الرؤية الوجودية للواقع كما نحصل عليها هنا |
| Burada varoluşsal durumları falan işliyoruz. | Open Subtitles | هل تعرف أمراً يا رجل؟ كل شيء هنا يتعلق بالحالات الوجودية وما شابة |
| Burada varoluşsal durumları falan işliyoruz. | Open Subtitles | هل تعرف أمراً يا رجل؟ كل شيء هنا يتعلق بالحالات الوجودية وما شابة |
| Aslında Varoluşçuluk hakkındaki yazın çok etkileyiciydi. | Open Subtitles | في الحقيقة ، مقالك عن فلسفة الوجودية كان مدهشاً جداً |
| Varoluşçuluk lafı nereden çıktı şimdi? | Open Subtitles | هل كانت الوجودية صحيحة؟ أيها المنحط. |
| Varoluşçuluk - | Open Subtitles | الوجودية هي نعم؟ |
| Ben de yatağımdaki zengin hippi kız hikayesinden keyif aldım. | Open Subtitles | تعجبني فكرة مضاجعة الفتاة الثرية الوجودية البيضاء |
| Köyün tek hippi'siydi. | Open Subtitles | كانت الوجودية الوحيدة في البلدية |
| varoluş krizi geçiriyor. | Open Subtitles | إنه يمرُّ بهذه الأزمة الوجودية |