| Ve zamanın dışında bir yerde düşünebiliyor; elimizde kalan tek sonsuzluk. | Open Subtitles | وبذلك يستطيع أن يتأمل من نقطة خارح الوقت الأبدية الوحيدة المتبقية |
| O, hayatıma serpiştirilmiş işaret ışıklarından geriye kalan tek şey. | Open Subtitles | إنها المنارة السكرية الوحيدة المتبقية لي في حياتي |
| Büyük bir ihtimalle her hangi yerde geriye kalan tek insanlarız. | Open Subtitles | الحياة البشرية الوحيدة المتبقية, و على الأرجح بأي مكان |
| Sistemde numuneye sahip tek kişi olduğumuza gerçekten inanıyor musun? | Open Subtitles | هل تعتقد بجدية بأننا نملك العينة الوحيدة المتبقية في النظام؟ |
| Bence sen, ben ve Luke bu ailenin kalan son fertleriyiz. | Open Subtitles | أعتقد أنك، لي و لوقا هي الوحيدة المتبقية في هذه العائلة. |
| Çünkü o ve annen olmadan geriye kalan tek ailen biz oluyoruz. | Open Subtitles | لانه بدونه وبدونها نحن عائلتك الوحيدة المتبقية |
| Ne yazık ki, elimde kalan tek spor bu. | Open Subtitles | للآسف، إنها التسلية الوحيدة المتبقية داخلي |
| Eğer bu doğruysa hayatta kalan tek yakının o. | Open Subtitles | إذا كان هذا صحيحاً، فإنها الوحيدة المتبقية لك. |
| Onlar burada olmadığında, kalan tek damarlar iki ana kalp atardamarı olan aort ve pulmoner atardamardır. Karıncıkların arasında beyaz kolonlar şeklinde yükselirler. | TED | لذا فبدونهما، تكون الأوردة الدموية الوحيدة المتبقية هي شرياني القلب الرئيسيين: الشريان الأبهر والشريان الرئوي واللذان يرتفعان كأعمدة بيضاء من بين البطينين. |
| Dünyayla kalan tek bağlantım sensin. | Open Subtitles | أنتِ صلتي الوحيدة المتبقية إلى العالم |
| O zamanları ve Vatikan'ın yakmalarını düşünürsek bunun geriye kalan tek kopya olması kuvvetle ihtimaldir. | Open Subtitles | من المحتمل أن تكون... هذه هي النسخة الوحيدة المتبقية. |
| Tasha geride kalan tek arkadaşım. | Open Subtitles | تاشا هي صديقتي الوحيدة المتبقية |
| 24 saatin ardından kalan tek minibüs kiralık çıktı. | Open Subtitles | "الشاحنة الوحيدة المتبقية بعد 24 ساعة يصدف أن تكون مستأجرة" |
| Ailemden geriye kalan tek kişi sensin. | Open Subtitles | لكنك العائلة الوحيدة المتبقية لي. |
| Bu günlükten kalan tek sayfa. | Open Subtitles | هذه الصفحة الوحيدة المتبقية من المذكرة |
| Gitmeyen tek kişi ben olmak istemiyorum. Geliyorum. | Open Subtitles | لا أريد أن أكون الوحيدة المتبقية سأذهب معكم |
| Eğer Nano Ülkesi'ne bir şey olursa, ...Nano Ülkesi'nin kan bağını sürdüren tek kişi ben olacağım. | Open Subtitles | إن حدث شيء لمدينة نانو سأكون الوحيدة المتبقية من نسل العائلة الحاكمة لنانو وسأعاني من ذلك |
| Ama elimde kalan son koz buydu. | Open Subtitles | ولكنّها كانت ورقة المساومة الوحيدة المتبقية لديّ |
| Bir çok kişi ellerinde Tek kalan bu şişeyi gazeteci için açma zahmetine girmiyor, can atmıyor. | TED | ليس هناك الكثبر من الناس الذين يتطلعون الى فتح زجاجة النبيذ الوحيدة المتبقية لديهم لصحفي |
| Bunlar sadece geriye kalan kayıtlar. Tüm yapı, uzun zamandır gömülü ve unutulmuş durumdaydı. | Open Subtitles | هذه هي السجلاّت الوحيدة المتبقية لقد دفن المجمّع بأكمله |
| geriye sadece "park tabelalarına riayet etmemek" suçu kaldı. | Open Subtitles | التهمة الوحيدة المتبقية هي "عدم الالتزام بلافتات الحديقة." |