| geriye kalan tek soru, bununla ne yapacağımız. Merhaba. Bakar mısınız? | Open Subtitles | السؤال الوحيد المتبقي هو ما الذي سنفعله بخصوص هذا الأمر؟ المعذرة |
| Bugün, sınır hakkında konuşarak başladık. Ama eğer bu sınırı kaldırırsak, geriye kalan tek sınır hayallerimiz olur. | TED | اليوم، بدأنا بالحديث عن الحاجز، لكن إن أزلنا هذا الحاجز، الحاجز الوحيد المتبقي هو مخيلتكم. |
| Bu noktada geriye kalan tek seçenek enfeksiyonun yayılmasını önlemek için bacağı ameliyatla kesip almak. | TED | إذن في هذه المرحلة، عادةً، الخيار الوحيد المتبقي هو بتر الساق لمنع الالتهاب من الانتشار أكثر. |
| Ve şimdi, geriye kalan tek şey herkes hediyesini alsın! | Open Subtitles | آمين والآن الشيء الوحيد المتبقي هو إعادة الهدايا |
| Ondan geriye kalan tek şey yadigar olarak sakladığım tek bir düğmesi. | Open Subtitles | الشيء الوحيد المتبقي هو زر وحيد إحتفظت به كذكرى |
| geriye kalan tek şey diğer tarafa geçmek. | Open Subtitles | الشيء الوحيد المتبقي هو الوصول للجانب الآخر. |
| geriye kalan tek şey gerçeği söylemek. | Open Subtitles | الشيء الوحيد المتبقي هو أن نقول الحقيقة. |
| ..geriye kalan tek seçenek şiddet. | Open Subtitles | والخيار الوحيد المتبقي هو اللجوء إلى العنف. |
| Öyle ki geriye kalan tek şey Senin küçük mavi evin... ve birazcık şansla onu bugün satacağız | Open Subtitles | و بالتالي فإن الشيء الوحيد المتبقي هو بيتكِ الأزرق... و سنبيع كل ما تبقى |
| geriye kalan tek şey ise bu ev. | Open Subtitles | الشيء الوحيد المتبقي هو المنزل |
| geriye kalan tek akrabası ise büyükannesi. | Open Subtitles | الوحيد المتبقي هو قريب جدته. |
| Yutkunduruyorsun beni. geriye kalan tek soru, en iyisi olmak ister misin Hank? | Open Subtitles | السؤال الوحيد المتبقي هو, هل تريد ان تكون عظيماً, يا (هانك)؟ |