| Bir grup gitmeye hazır yakışıklı epidemiyolojist, harekete geçiyor ve durumu düzeltiyorlar, fakat bu sadece saf bir Hollywood. | TED | هناك مجموعة من علماء الأوبئة الوسيمين مستعدين للذهاب، أنهم يتحركون، يقومون بإنقاذ الناس، ولكن هذا مجرد تمثيل. |
| Burada rahat durmalısın ki eve yakışıklı adamlarla gidebilesin. | Open Subtitles | ..يجب ان تكوني جيدة هنا لكي تذهبي للمنزل مع الرجال الوسيمين |
| Ben de eskisi kadar partiler verip yakışıklı İtalyanlar peşinde koşmuyordum. | Open Subtitles | ربما أنني لم أنسى أموري مثل الحفلات والإيطاليون الوسيمين |
| Buradaki herkes asistanın yakışıklı erkeklere karşı olan tutkusunu biliyor. | Open Subtitles | الجميع يعلم هنا بأن عاطفة مساعد أمين المكتبة تميل للفتيان الوسيمين الوسيم أدلمو عندما |
| Buralarda gezinen çok fazla sevimli erkeğe rastlayamıyoruz pek.. | Open Subtitles | لا يأتينا العديد من الشبان الوسيمين لوحدهم |
| yakışıklı Interzone gençleri tarafından sıkça ziyaret edilirler. | Open Subtitles | يتم زيارتهم بإستمرار من قبل العديد من شباب المنطقة الصغار الوسيمين |
| Bizim gibi yakışıklı beyler beklemek zorunda değil. Fark etmedin mi? | Open Subtitles | الرجال الوسيمين مثلنا ليس عليهم أن ينتظروا ألم تلاحظ هذا؟ |
| Okuldaki en hoş ve yakışıklı çocuğun da yalnız olmasını bekleyemezsin. | Open Subtitles | لا أتوقع الافضل, بعض الرجال الوسيمين سيكونون عزباء |
| Fakat Sam biliyorsunki peri masalları, yalnızca yakışıklı bir prens bulmaktan ibaret deiğildir. | Open Subtitles | ولكن ، سام أتعلمين القصص الخيالية ليست دائماً حول الأمراء الوسيمين |
| Ben Monica'nun bunca yakışıklı erkekle beraber bazı... günahlara girmesini bekliyorum. | Open Subtitles | لكنني أتمنى أن يوجد مشهد رومنسي يجمع الشبان الوسيمين |
| Hatırlıyorum da, senin yaşlarındayken üniversitede ki ilk yılım da İngiliz Edebiyatı sınıfında ki yakışıklı bir erkeğe ciddi ciddi abayı yakmıştım. | Open Subtitles | اذكر بداية عمري كمبتدأه في الكلية كان لدي صدمة قوية مع احدى الشباب الوسيمين في حصة الادب الانجليزي |
| Anam senin gibi yakışıklı Kaliforniya delikanlılarına karşı beni uyarmıştı. | Open Subtitles | امي حذرتني عن ساكني كالفورنيا الوسيمين المتمادين |
| Bu dergileri sadece yakışıklı erkekler almıyor. | Open Subtitles | لأنه لا يشتري هذه المجلات سوى الرجال الوسيمين فحسب |
| Aslında önde oturan iki yakışıklı ve cüsseli delikanlı tam bana göre. | Open Subtitles | في الواقع , هذين الشابين الوسيمين الاقوياء في المقدمة سيفوا بالغرض |
| Çünkü o yakışıklı erkeklerin çoğunun birer pislik olduğunu anladım. | Open Subtitles | لانني اجد معظم الرجال الوسيمين مجرد حمقي. |
| Hey, bilgin olsun, öyle bir kadının, kendi evi ve son model arabası olan zengin, yakışıklı erkeklerden bıkması ihtimali çok büyük. | Open Subtitles | انت.لمعلوماتك.هنالك فرصة جيد جداً ان امرأة كهذه قد تعبت من الاغنياء الوسيمين الناجحين في حياتهم ويمتلكون منزلهم الخاص ومؤخراً قد صنعوا السيارات |
| Esmer, yakışıklı, ince kravatlı, şık giyimli, harika erkekleri seviyorum. | Open Subtitles | أحب الرجال السمر الوسيمين وربطات عنقهم الصغيرة يرتدون على الموضة يقفون بمنأى عن الأنظار |
| Esmer, yakışıklı, ince kravatlı, şık giyimli, harika erkekleri seviyorum. | Open Subtitles | أحب الرجال السمر الوسيمين وربطات عنقهم الصغيرة |
| Burada çok sevimli çocuklar bulunmakta. | Open Subtitles | هناك بعض الشباب الوسيمين حقا هنا |
| Sanırım iyi görünenlerin hepsi porno işinde. | Open Subtitles | أعتقد بأن جميع الوسيمين ذهبو للعمل في الأفلام الإباحيه |
| Gemideki tüm yakışıklılar güvertede cirit atar. | Open Subtitles | كل أولئك المضيفين الوسيمين المتبخترين على سطح المركب. |
| Bir sonrakini ben alacağım. Siz yakışıklılardan hangisi taşımama yardım etmek ister? | Open Subtitles | سأشتري الشراب الجوله القادمه إذا ساعدني أحداً من الفتيان الوسيمين |