| Bazı gerçekler bunu son derece şüpheli hâle getiriyor diyelim. | Open Subtitles | لنقل فقط أن الوقائع تجعل الأمر يثير شكوكًا لأبعد الحدود |
| İşte size gerçekler: 65 milyon insan geçtiğimiz yıl evinden şiddet ve zulüm gördükleri için ayrıldı. | TED | إليكم الوقائع: 65 مليون شخص نزحوا من منازلهم بسبب العنف والاضطهاد في السنة الماضية. |
| Benim dünyam gerçekler üzerine kuruludur. | Open Subtitles | أخشى أنه لا يعني الكثير لي سيد بوارو سأقتصر على العالم من الوقائع والأرقام |
| Taylor, Dr. Bull'un seni elinde sihirli bir formül olduğuna, jürinin gerçekleri görmek yerine seni muaf tutacağına inandırdığını biliyorum. | Open Subtitles | تايلور،أعلم أن دكتور بول قد أقنعك أنه لديه تركيبة سحرية من نوع ما ستجعل المحلفين يتخطون الوقائع و يقومون بتبرئتك |
| Zamanı gerçekleri iyi hatırlamak için kullan. | Open Subtitles | الان خذ وقتك لترتيب الوقائع وعندما اعود.. |
| Bu sabah Chronicle'ın web site yöneticisine iki arama yapıldı. | Open Subtitles | مدير موقع " الوقائع " تسلم مكالمتان هاتفيتان هذا الصباح |
| Söyleyebilirim ki eğer küresel Gerçeklere bakarsanız, muhtemelen farkına varacaksınız ki, tabi ki endişelenmek zorundayız. | TED | ممكن القول بالنظر الى الوقائع العالميه. سوف تدركون بالطبع انه يجب ان أقلق. |
| TV nin en heyecanlı dizisinin gerçeklerini ve sırlarını ortaya çıkaracağız. | Open Subtitles | لكشف الوقائع والأسرار للمسلسل الأكثر إثارة على القنوات التلفزيونية |
| Bu olayda çok büyük bir gizem yok gerçekler sadece tek bir açıklamayı gösteriyor. | Open Subtitles | ليس فى الامر الكثير من الغموض تبدو الوقائع و كانها تقود الى تفسير واحد |
| Komiteler, bu tip kararlar vermek için toplantıya çağrıldıklarında, gerçekler tam anlamıyla komitelere sunulmuyor. | Open Subtitles | أقارن بذلك مع كل حالة طلب فيها من مجلس تشريعي كهذا أن يعطي حكماً بدون تزويده بكل الوقائع |
| Evet, fakat bütün doğrular gerçekten doğar. Hesaplanabilen ve kağıda dökülebilen, elle tutulabilir gerçekler. | Open Subtitles | لكن كل الحقائق ولدت من الوقائع الصلبة، والوقائع الملموسة التي يمكن أن تحتسب |
| Hesaplanabilen ve kâğıda dökülebilen somut, elle tutulabilir gerçekler. | Open Subtitles | ، لكن كُلّ الحقائق ولدت مِنْ الوقائع الحقائق الملموسة التي يُمكنُ أَنْ |
| gerçekler senin cezalandırılman gerektiğini söylüyor ki anladığım kadarıyla bu şartlı tahliyenin ihlâli anlamına gelir. | Open Subtitles | الوقائع تقول انه يجب ان يتم ايقافك عن العمل و الذي مما فهمته سيعني رفضا لإطلاق سراحك المشروط |
| Dediklerine göre bölge savcısı belki yarın vurulma olayını büyük jüriye taşıyacakmış eğer gerçekler bunu desteklemeye devam ederse. | Open Subtitles | يقولون ان الهيئة العُليا ستأخذ الشُرطي إلى هيئة المحلفين الكُبار. إذا إستمرت الوقائع بدعمها هكذا. ربما ينتهي الأمر غدًا. |
| gerçekleri ortaya çıkarabilecek herhangi bir teori düşünemiyorum. | Open Subtitles | طبقها . لا استطيع ان اجد تفسيرا يشمل الوقائع |
| Öbür şeyleri karıştırmadan sadece gerçekleri söyleyeceğiz. | Open Subtitles | علينا أن نخبره كيف توفيت زوجته فحسب الوقائع فقط مجردة من كل شيء آخر |
| Eğer harekete geçmeden önce ve tüm gerçekleri olmalıdır. | Open Subtitles | ويجب عليك أن تتحققي من كل الوقائع قبل أن تنفذي أي شيء |
| Bu gerçekleri unutmanız için. | Open Subtitles | ليجعلك تنسى هذه الوقائع لكني لا انسى أبداً |
| Chronicle için çalışıyorum. Kısa öykü ve roman da yazıyorum. | Open Subtitles | من جريدة الوقائع قصص قصيرة وروايات أيضاً |
| Bunu Chronicle'deki arkadaşıma vermemi istemiyorsanız. | Open Subtitles | إلا إذا كُنت تودني أخذ تلك الورقة إلى صديقنا في جريدة الوقائع |
| Bu yüzden, artık yalın Gerçeklere dönelim. Bu lanet yerde neler oldu? | Open Subtitles | دعنا نعود إلى الوقائع لانها حقيقية ما حدث هنا بحق الجحيم؟ |
| Bugün burada o olayla ilgili kamuya anlatılan Gerçeklere meydan okumak için bulunuyorum. | Open Subtitles | أنا هنا اليوم , لأتحدى الوقائع حول تلك الحادثة التي تم إيصالها إلى عامة الشعب |
| Ve kompressör dalışının üzücü gerçeklerini biliyor. | Open Subtitles | ويعرف الوقائع الشرسة للغطس بإستخدام الضاغط. |
| Mahkeme davanın gerçeklerini hiç gözlemlemeden bu tarz duygusal bir karara izin vermeye meyilli değildir. | Open Subtitles | المحكمة لا تميل بالسماح لك بعمل ذلك القرار الإنفعالي دون النّظر أوّلاً في الوقائع |