| Sence, böyle bir şeyle bir vampirin ofisine gelmek, kabalık değil mi? | Open Subtitles | إنه من الوقاحة أن تأتى إلى مكتب مصاص دماء بواحدة من هذه |
| Ama gidip bir tonluk moloz yığınını aramanın kabalık olacağını düşündüm. | Open Subtitles | اعتقدت بأنها من الوقاحة الذهاب للتفتيش تحت ألف طن من الأنقاض |
| kaba hareketleri kendi yöntemimle hallederim; hızlı bir yumrukla. | Open Subtitles | انا لدي طريقة في التعامل مع الوقاحة: ركلة مفاجئة قوية |
| Baksana Gloria, o nazik adamı tek başına Başkan Grant'in mezarına göndermek oldukça kaba bir şey değil miydi? | Open Subtitles | ألم يكن من الوقاحة إرسال هذا الرجل وحيدا إلى مقبرة جرانت؟ |
| Din hakkında konuşmak kabalıktır. Kimi inciteceğin belli olmaz. | Open Subtitles | من الوقاحة التحدّث في الدين أنت لا تعرف من ستهين بكلماتك |
| Böyle bir küstahlık insanı çok acıktırır. | Open Subtitles | مثل هذه الوقاحة لابد وأن تدعم شهيتك المفتوحة |
| Tamam ama soran falan olursa yalan söylemek kabalık olur. | Open Subtitles | حسناً, ولكن ان سأل احد سيكون من الوقاحة ان نكذب |
| Katılımcıların yarısına kabalık oluşturan 15 kelimelik liste verildi: kabaca, bölmek, uygunsuz, rahatsız etmek. | TED | فنصف المشاركين حصلوا على قائمة تحتوي على 15 كلمة تستخدم لإثارة الوقاحة: غير مهذبة، أو مقاطعة، أو بغيضة، أو مزعجة. |
| Mısır'da, bana yabancı birini görmezden gelmenin kabalık olduğu söylendi ve olağanüstü bir misafirperverlik kültürü var. | TED | في مصر، أخبروني، من الوقاحة تجاهل شخص غريب، وهناك ثقافة ملحوظة للضيافة. |
| Özür dilerim Bay Latura. Çok kabalık ettim. | Open Subtitles | انا آسفة ياسيد لاتورا لقد كان هذا في منتهى الوقاحة |
| Annem derdi ki, bütün kötülüklerin temelinde kabalık yatar. | Open Subtitles | ذلك فقط وقاحة. حسنا أمي كانت تقول دائما، الوقاحة أصل كل الشرور. |
| kabalık için mi? Aynen. | Open Subtitles | نعم، و لكن هذه الوقاحة هي مرض حالياً و أتناول أدوية لها. |
| Emin. kaba bir şekilde aşağı kalmışsınızdır. Yani nokta. | Open Subtitles | حسناً، عندم تستخدم مسدساً فأنت تقصد الوقاحة لذلك أشر |
| Burada sıfatlar kullanmak satılacak malların üzerine fiyat etiketi koymak gibi kaba olur. | Open Subtitles | ستكون على قدر من الوقاحة كترك علامات التسعير على المشتريات |
| Yani, sadece hasta, çarpık bir beyin böyle kaba ve cahil davranabilir. | Open Subtitles | أعني، فقط المريض والمنحرف هو من يتصفّ بتلك الوقاحة والجهل |
| Eskiden bu kadar kaba değildiniz. Haberiniz yok mu? | Open Subtitles | ـ إنك لم تكونِ بهذه الوقاحة معى من قبل ـ ألم تسمعى بما حدث؟ |
| Bir kızı dans pistinde bırakmak kabalıktır. | Open Subtitles | من الوقاحة أن تتخلي عن فتاة في ساحة الرقص |
| Biliyor musun, buraya girip benimle böyle konuşarak küstahlık yapıyorsun. | Open Subtitles | أتعرف، لديك وافر من الوقاحة كى تأتى إلى هنا وتخاطبنى هكذا |
| saygısızlık ve nezaketsizliktir. | TED | هي عدم الاحترام أو الوقاحة. |
| Ve kendini halkın koruyucusu ilan edecek kadar yüzsüz. | Open Subtitles | وبلغت به الوقاحة لينصب نفسه حامي للناس |
| Bu kadar Küstah ve kibirli olduysa bu benim suçum. | Open Subtitles | ...هذا الرأس المتبجح، هذه الوقاحة كل ذلك من صنع يداي |
| Rebecca, benim hakkımda ne biliyorsun bilmiyorum ama bana karşı çok kabasın. | Open Subtitles | لا أعلم هل لاحظت هذا لكنك شديدة الوقاحة معي |
| Tabii ki ama kabalığa kabalıkla cevap vermek nasıl yardımcı olur? | Open Subtitles | بالطبع، ولكن ما الجدوى من مقابلة الوقاحة بالمثل؟ |
| Bu küstahlığı bana nasıl yaparsın? | Open Subtitles | من أين جئت بهذه الوقاحة لتفعل ذلك معي |
| Kendi aranızda fısıldanmanın ayıp olduğunu kimse söylemedi mi? | Open Subtitles | ألم يخبركم أي أحد أبداً أنه من الوقاحة أن تتهامسون؟ |
| Kasten diğer yürüyenleri takip etmek ayıptır. | Open Subtitles | من الوقاحة اللحاق بـ المتنزّهين الآخرين |
| Biz de burada durmuş bekliyoruz. Ne yüzsüzlük! | Open Subtitles | هكذا ونحن نقف هنا حتى تتجمد كعوبنا ما هذه الوقاحة الكبيرة ؟ |
| Bugün, nörolojideki kız bana onunla yeterince konuşup konuşmadığımı, sorma küstahlığında bulundu. | Open Subtitles | اليوم , تلك الفتاة عند طبيب الامراض العصبية كانت من الوقاحة أن تسألني هل تكلمت له بشكل كاف؟ |