| Bu, Seymour'la Kamboçya gibi yerlerde kendi işimi yapmama ve Çocuk Başına Bir Dizüstü Bilgisayar'ın başlamasına yol açtı. | TED | وهذا يقودني للحديث عن عملي مع سيمور بأماكن مثل كمبوديا وانطلاق مشروع حاسوب لكل طفل. |
| Güçlüler çünkü eskinin ayrım yapması yüzünden boş kalan yerlerde nasıl yeni bir toplum yaratacağımızı gösteriyorum size. | TED | هي قوية لأنني أريكم كيف ننشيء مجتمعًا جديدًا تُرِك شاغرًا بأماكن ومساحات تفككت منذ زمن بعيد. |
| Gizli yerlerde öyle tesisleri olan insanlar olsalar dahi... | Open Subtitles | حتى إن كان لهؤلاء الناس وجود بتلك المرافق بأماكن سرية |
| Mary Poppins'le olduğunuzda hiç hayal etmediğiniz yerlere gidersiniz. | Open Subtitles | عندما تسير مع ماري بوبينس فأنت تفاجأ بأماكن لم تكن تحلم بها |
| Bu fabrikayı yokederek, başka yerlerdeki sayısız hayatı kurtardık. | Open Subtitles | بتدميرنا لهذا المصنع، قمنا بالحفاظ على أعداد لا تحصي من الآرواح بأماكن آخرى |
| Gizli yerlerde öyle tesisleri olan insanlar olsa bile... | Open Subtitles | حتى إن كان لهؤلاء الناس وجود بتلك المرافق بأماكن سرية |
| Benim daha çok senin olmayan yerlerde olmak hoşuma gidiyor. | Open Subtitles | أنها أشبه ، بالتمتُع بأماكن لن توجد أنت بها. |
| Bu adamlar hedeflerin bol olduğu yerlerde avlanıyor. | Open Subtitles | انهم من كل مكان هؤلاء الرجال يصطادون بأماكن غنية بالأهداف |
| Göremeyeceğin yerlerde dahası var. | Open Subtitles | لديّ المزيد بأماكن أخري حيث لا يمكن رؤيتهم |
| Buluşmalarınızı, beraber görünmemek için garip yerlerde, garip vakitlerde yaptığınızı düşünüyorum. | Open Subtitles | انا اتخيل انك اخذته والتقيت به بأماكن شاذة واوقات غريبة لذا لايمكن لأي كان رؤيتكم سوية |
| Hepsi geçici yerlerde yaşamışlar ama durumları da çok iyi değil. | Open Subtitles | كلهم كانوا يعيشون بأماكن مؤقتة و ليسوا بفندق ريتز الفاخر |
| Şahane giysiler giyiyor, güzel yerlerde geziyor. | Open Subtitles | إنها ترتدي ملابس رائعه .. وتستمتع بأماكن لطيفه |
| İnsanların vahşice öldürüldüğü yerlerde ortaya çıkmak gibi bir alışkanlığın mı var? | Open Subtitles | أتعنين عادتكِ الغريبة في الظهور بأماكن قُتل الناس فيها بطريقة بشعة؟ |
| Değişik yerlerde uyanıyorum ve oraya nasıl gittiğimi bilmiyorum. | Open Subtitles | و كنت أصحوا بأماكن لا أعلم كيف وصلت إليها |
| Hiç beklemediğiniz yerlerde gerçekleşiyorlar. | TED | إنه موجود بأماكن لن تتوقعوها. |
| Şehrin iki ayrı ucunda yaşıyoruz. Farklı yerlerde çalışıyoruz. Sonra... | Open Subtitles | أقصد، نحن نعيش في أجزاء مُختلفة من المدينة، ونعمل بأماكن مُختلفة، و... |
| Karanlık ve korkunç yerlere gireriz. Yalnız ve korkmuş olarak. | Open Subtitles | نحن نحقق بأماكن مظلمة وفظيعة بمفردنا والخوف يتملكنا |
| Bazı yerlere bundan da fazlasını veriyorlar. Bizden daha düşük seviyede olan yerlere. | Open Subtitles | إنّهم يدفعون أكثر بأماكن أخرى وحدات تملك تقديرات أقلّ منّا |
| Uzuvları kesilmiş altı ceset, hepsi çocuklarla ilgili yerlere bırakılmış. | Open Subtitles | ستة جثثة مقطع كلها ملقية بأماكن تلبي حاجات الأطفال |
| Lunden, Winchester değil ama buradaki bir yıl başka yerlerdeki on yıla değer. | Open Subtitles | (لندن) ليسَتْ ( وينشستر) لكن سنة واحدة تعادل عشرة بأماكن أخرى |
| Babama söylerim. Belki yerlerini biliyordur. | Open Subtitles | سأتحدث مع أبي بشأنهم عسى ولعلّ يعلم بأماكن تواجدهم. |