| Cidden, babama vekâletnameni vermek gibi bir hataya düşmüyorsun, değil mi? | Open Subtitles | لن تقوم حقاً , بإعطاء أبي السُلطة عليك بشكل رسمي , أليس كذلك ؟ بالطبع لن, |
| Her sene öğrencilerime eşitlik ve kapsam gibi farklı sorunlar hakkında bir anket vererek başlamayı tercih ederim. | TED | أحبُ البدء بإعطاء طلابي استطلاع رأي كل عام. حول قضايا مختلفة عن المساواة والشمول. |
| Bu konuda yanlış yapıyorsun ama. İnsanlara bir şans vermeye başlaman lazım. | Open Subtitles | وأخبرك أنك على خطأ هذه المرة يجب أن تبدأ بإعطاء الناس فرصة |
| Fakat prensin danışmanı Joseph'e Optik Enstitüsü'nde okuma teklifinde bulunarak bu gidişatı değiştirir. | Open Subtitles | لكن مستشار الأمير تدخل بإعطاء جوزيف منصبا معهد البصريات |
| Dakikalar dolduğunda Görev Kontrolü emri verdi. | TED | فقام مركز التحكّم بإعطاء الأمر مُوفراً بعض الدقائق. |
| Çikolatalara tat verir ve toprağa büyümesi için güç verir. | TED | يقومون بإعطاء الشوكلاته نكهتها، والتربة القدرة على النمو. |
| Sakin ve ortalıyım. Süt vermeyi seviyorum. | Open Subtitles | أنا هادئ وأتمتع بالتركيز وأستمتع بإعطاء الحليب |
| Bu gece en büyük ödülümüzü Mary Jane'i tam puan alan kızımıza vermekten onur duyuyorum. | Open Subtitles | أحظى بمتعة عظيمة اليوم بإعطاء شرفنا الكبير المارى جين الى صاحبت الدرجة المثالية |
| Bu SS propagandası, o öldü. Ordunun komutanı emir vermek için yetkilidir. | Open Subtitles | تلك دعاية للبوليس النازي , إنه ميّت, فقط القيادة المركزية الرئيسية للجيش هي المخولة بإعطاء الأوامر |
| - Taş ocağı kullanım hakkını birine, işletme hakkını ise başka birine vermek, aptalca bir karardı. | Open Subtitles | وصية حمقاء، بإعطاء حقوق المحجرة لطرف واحد بينما لايزال يملكها آخر |
| Burası senin bölgen. Emri vermek senin takdirin. | Open Subtitles | بأنّها منطقتكَ، كان لك الحق بإعطاء الأوامر |
| Ama kartınızı başka oyuncuya vererek günü sağ tamamlayabilme ve radyasyon bertaraf etme aşamasını geçme şansınız var. | Open Subtitles | لكن لديك فرصة للنجاة هذا اليوم بإعطاء بطاقتك للاعب آخر و النجاة من الإستبعاد الإشعاعي |
| Borneo ormanlarının derinliklerinde de bazı bitkiler rüzgârı tohumlarını yaymak için kullanır ama tamamen farklı bir şekilde, tohumlarına kanatlar vererek. | Open Subtitles | في عمق غابات جزيرة بورنيو بعض النباتات تستخدم الرّياح لتنشر بذورها ولكن بطريقة مختلفة تماما بإعطاء بذورها أجنحة |
| Sonra millete hediye dağıtmaya, hesap tutmadan partiler vermeye başladı. | Open Subtitles | ثم يبدأ بإعطاء الهدايا ويقيم الحفلات الفخمة |
| Göğüs tomografisini ayarlayın ve hemşireye prednizon vermeye başlayın. | Open Subtitles | قوموا برسم سطحي للصدر و ابدأوا بإعطاء الراهبة البريدنيسون |
| Senin pasaport işini halledeceğiz, sen de tabancayı Margolese'e vereceksin. | Open Subtitles | سنحصل على جواز سفرك وستقوم بإعطاء مارغوليس البندقية |
| Peki, gerçekten, eşinize uyku ilacını kim verdi, Sir Arthur? | Open Subtitles | و من قام بإعطاء زوجتك مسحوق المنوم أيها السير "آرثر"؟ |
| Bir koronavirüsü suyla çevrelediğinizde, hidrofobik etki zar içindeki bağlara güçlerini verir. | TED | عندما تحيط فيروس كورونا بالماء، يتسبب تأثير كره الماء بإعطاء روابط الغشاء قوتها. |
| Princeton'lı iyi kızları evlenmeden fakir bir Suudi'yle yaşadı ve sevgili ülkelerine hak ettiği 'siktir'i vermeyi planlıyordu. | Open Subtitles | ان فتاة برينستون الصغيرة الجيدة متورطة مع فقير سعودي اسمر, ويخططون بإعطاء محبوبتهم الولايات المتحدة ماتستحقه من جزاء. |
| Bu artık bilgi vermekten öte bir şey bu bir seyahat. | Open Subtitles | لم يعد الأمر مُتعلّقاً بإعطاء معلومات, بل بإستشعارهم للرّحلة. |
| Trevor'a şirket müşterilerinin e-posta adreslerini verdin. Kimse farketmez demişti. | Open Subtitles | لقد قمتِ بإعطاء رايلي عنواين البريد الإلكتروني لعملاء الشركة |
| Pete'in adayı Dave'e verdiğini öğrendim. | Open Subtitles | إكتشفت بأنّ بيت يرغب بإعطاء الجزيرة إلى ديف |
| Üzerindeki bütün silahları bu adamlara vereceksin ve onlarla birlikte gideceksin. | Open Subtitles | سوف تقوم بإعطاء أي أسلحة لديك لهؤلاء الرجال وترحل معهم الآن |
| Endonezya'daki El Kaide hedefine saldırı emri veren iki çözümleyici sizsiniz. | Open Subtitles | إذا فقد قمتما بإعطاء تصريح تحليلي لمستهدف من القاعدة يقبع في أندونيسيا |
| Küçük dünya güzellerine ipucu filan vermem. | Open Subtitles | لن اقوم بإعطاء نصائح للمكياج من اجل ملكات صغيرات يتم تدريبهن |
| Çiftleşirlerken, erkek dişiye sadece spermini vermekle değil aynı zamanda düğün hediyesi denilen besleyici dolu paketi vermekle de meşgul oluyor. | TED | ينشغل الذكر أثناء التزاوج بإعطاء الأنثى ليس اللقاح فحسب، بل إيضًا حزمة مملوءة بالغذاء تسمى الهدايا العُرسية. |
| Tabi. Beni temize çıkaracak elimizdeki tek şeyi, hükümetin bir çalışanına mı vereceğiz? | Open Subtitles | هل سنقوم بإعطاء الشيء الوحيد الذي يمكن أن يبرئني إلى أحد عناصر الحكومة؟ |