| Koruyor olsalardı, milletin geçmesine izin vermezlerdi. | Open Subtitles | لو كانو هنا لهذا ما كانوا سيسمحون للناس بالعبور من خلالهم |
| Kontrol edemediğiniz çok belli olan haydutların onun geçmesine izin verdiklerini varsayarsak güvenli bir şekilde eve dönmeme refakat edecek bir maiyet gelecek. | Open Subtitles | . أفترضت أنك غير قادر على السيطر على المجرمين , إسمح له بالعبور . حاشيتة ستصل لترافقنى الى المنزل مباشرة |
| - I.Ö.H. sürücüsünü çalıştırın ve gemiyi sıçramaya hazırlayın. | Open Subtitles | إذن أدر المحرك النفاث وجهز السفينة للقيام بالعبور |
| Çekilebilirsin. Özel mülke izinsiz giriyorsunuz. İzniniz olmadan geçmenize müsaade edemem. | Open Subtitles | غادروا، إنّكم تقتحمون ملكيّة خاصة، ولن أسمح لكم بالعبور دون إذنٍ. |
| Bana sektör geçiş izni çıkarabilir misin, böylece neler yapabileceğime bir bakarım? | Open Subtitles | هل بإمكانك اعطائي إذناً بالعبور لكي اتمكن من الخروج من المدينة ومعرفة ما جرى معه ؟ |
| geçmemize izin verirseniz sizi incitmeyeceğimize söz veriyoruz. | Open Subtitles | إذا سمحتوا لنا بالعبور أعدكم بألا نؤذيكم |
| Yoksa sınırı geçme şansımızı kaybederiz. | Open Subtitles | وإلّا سنفوّت فرصتنا بالعبور |
| Ben doktorum, geçmeme izin verin. geçmeme izin verin, lütfen. | Open Subtitles | إنني طبيب اسمحوا لي بالعبور اسمحوا لي من فضلكم |
| - 24 gemi sıçradı. | Open Subtitles | أربعة وعشورن سفينة قاموا بالعبور |
| Bu yaralı kuş sağa sola sıçrayıp duruyor. | Open Subtitles | هذه المركبة المصابة تقوم بالعبور بارجاء المكان هناك |
| Geçmelerine izin vediğimiz takdirde Hanyang kesinlikle yanacaktır. | Open Subtitles | لو سمحنا لهم بالعبور العاصمة ستُباد حتماً |
| Teoride, bu aynı zamanda oradaki şeylerin tehlikeli bir şekilde bu tarafa geçmesine izin verecek. | Open Subtitles | سيسمح ذلك نظرياً لأشياء من هناك بالعبور إلى هنا أيضاً، وهو شيء قد يكون خطيراً، ولذلك صنعت مقبساً. |
| Süpermarketlerdeki barkodları okutup geçmesine izin vermek gibi. | Open Subtitles | كقارئ الشريط الرمزي في المتاجر ثم يسمح لهم بالعبور |
| - Suç mahallini riske attı. - Ambulansın geçmesine izin verdi. | Open Subtitles | لقد عرض مسرحّ الجريمة للتشويه سمح لسيارة إسعافٍ بالعبور |
| Müfettişlerimizden biri, geçmesine izin verdiğimiz birinden hasta olduğunu söyledi. | Open Subtitles | وواحد من مُفتشيني يقول أنه اُصيب بالمرض من أحد الأشخاص الذين سمحنا لهم بالعبور |
| Böyle sıçramaya devam edersek, yolu bulamayacağım. | Open Subtitles | إذا أستمررنا بالعبور بمثل ذلك , فلن أكون قادرة على إيجاد طريقنا للعودة للأرض |
| sıçramaya ne kadar kaldı? | Open Subtitles | كم الباقى من الوقت للقيام بالعبور ؟ |
| Çekilebilirsin. Özel mülke izinsiz giriyorsunuz. İzniniz olmadan geçmenize müsaade edemem. | Open Subtitles | غادروا، إنّكم تنتهكون ملكيّة خاصّة، لن أسمح لكم بالعبور دون تصريح. |
| Grupla karşılaşırsanız, geçmenize izin verirler. | Open Subtitles | إذا ذهبتم إلى القوات ، سيسمحون لكم بالعبور |
| Efendim, 24 saatlik geçiş izni vermemizi öneriyorum. | Open Subtitles | سيدى انا انصح بالعبور المتسلل على مدار 24 ساعة . |
| Schmidt daha az önce o dev pervaneden geçmemize yardım etti. | Open Subtitles | شميت ساعدنا بالعبور من الخلاط العملاق هناك |
| Yoksa sınırı geçme şansımızı kaybederiz. | Open Subtitles | وإلا ستفوت فرصتنا بالعبور |
| - Eğer ölürse, sırf geçmeme izin--- | Open Subtitles | ــ إن مات بسبب رفضك السماح لى بالعبور... |
| Geri kalan bütün Cylonlar sıçradı. | Open Subtitles | وباقى السيلونز قاموا بالعبور بعيداً |
| Birazdan sıçrayıp, filoya haber verirler. | Open Subtitles | سيقومون بالعبور بعيداً ويخبرون أسطولهم |
| Tabii ya, Geçmelerine izin verin! | Open Subtitles | هذا صحيح،من الأفضل السماح لهم بالعبور |