| Bu arada, buradaki kiliseniz, bağışlayıcı Tanrı'nın adına kendimizi beslemek için hasat edip ayırdığımız en büyük payı merhametsizce alıyor. | Open Subtitles | بينما بديارنا قامت الكنيسة، باسم الرب الرحيم، بحصد الجزء الأكبر مما أبقيناه لإطعام أنفسنا بلا رحمة |
| Rahat ol. İnsanları hasat etme olaylarına inanmıyoruz biz. | Open Subtitles | لا تقلقى، إننا لا نؤمن بحصد الآدميين. |
| Sadece kendi mahsulünü hasat etmekle kalmadı ürünlerin New York'taki dağıtımını da kontrol etti ve her pazar günü aşevinde çalışmaya vakit buldu. | Open Subtitles | ليس فقط قام بحصد محاصيله الخاصة فحسب لكنه نجح بإدارة توزيعها عبر مدينة نيويورك وما زال يملك وقتاً ليطلب شربة الدجاج كل يوم أحد |
| Mat güreşinde, belirli puanlar vardır. | Open Subtitles | وبالمصارعة على السجادة يكون الفوز بحصد النقاط |
| Minder güreşinde amacınız puan toplamaktır. | Open Subtitles | وبالمصارعة على السجادة يكون الفوز بحصد النقاط |