| Artı, çantasında bir silah varmış. | Open Subtitles | بالإضافة إلى أنها كانت تحمل مسدساً بحقيبتها |
| Karım çantasında asla 50$'dan fazla para taşımazdı. | Open Subtitles | .. زوجتي لم تحمل أكثر من خمسون دولاراً بحقيبتها |
| Kızın çantasında silah varmış, önceden planlanmış bir şeymiş. | Open Subtitles | كان لديها مسدس بحقيبتها. إنه جريمة عن سبق الإصرار |
| Bu arada, Stephanie çantasıyla güvenliğini geçmeyi başardı. | Open Subtitles | بالمناسبه ، ستيفاني إخترقت المحيط بحقيبتها |
| Polis olduğum için hep siyahi bir kadının çantasıyla bana vurmasına maruz kalırdım. | Open Subtitles | أنا دائما في النهاية أحصل على ضربة من امرأة سوداء بحقيبتها. هل وجدت الشخص الذي فعل هذا. |
| Çünkü aklına annemin, çantasını içi hap dolu bir pinyata gibi saçılıp ortalığa dökülene kadar sallaması ve babamın "sakin olur musun?" diye anneme sinirli sinirli fısıldadığı ailece gittiğimiz etkinlikler geliyor. | Open Subtitles | لأنك تستعيد ذكرى كل مناسبة عائلية انتهت بهمس أبي صارخًا على أمي، "هلّا هدأت؟" بينما هي تلوح بحقيبتها |
| Ben de çantasını karıştırmaya başladım. | Open Subtitles | وبدأت أعبث بحقيبتها |
| çantasında para olmayan geveze kadın mı gene? | Open Subtitles | -تباً إنها السيدة البيضاء كثيرة الكلام، التي ليس لديها مالٌ بحقيبتها |
| çantasında olmasa da silah yine de onda. | Open Subtitles | لم يكُن بحقيبتها, لكن لازال معها |
| Bunu çantasında buldum. | Open Subtitles | لقد وجدت هذه بحقيبتها |
| Her sabah, her akşam küçük sırt çantasıyla benim arkamda oturuyor arkadaşlarıyla kıkırdıyor. | Open Subtitles | كل صباح، كل ظَهيرة تجلس خلفي بحقيبتها الصغيرة تضحك مع أصدقائها |
| Frankie'nin maçı devam ederken sahaya atlayıp hakeme çantasıyla vurduğu zamanı gidip bir sor istersen? | Open Subtitles | في منتصف لعبة (فرانكي) وضربت الحكم بحقيبتها. |
| Jane çantasını karıştırdığını söyledi. | Open Subtitles | قالت (جاين)، بأنّها وجدتك تبحث بحقيبتها كذلك |
| çantasını al. | Open Subtitles | أمسكي بحقيبتها |
| çantasını al. | Open Subtitles | أمسكي بحقيبتها |