| Ta ki birisi kuvvetli bir kanıt bulana dek, biz de bunun bir tesadüf olduğunu varsayacağız. | Open Subtitles | حتى يأتي أحد بدليل مادي سنعتبر أن الأمر مصادفة |
| Sessizliğin kanıt olmadığını biliyorum, ama tek verebildiği o. | Open Subtitles | الصمت ليس بدليل ولكن ليس لديه غيره ليقدمه |
| Herhangi bir kanıtla onu tutuklayacaktın, anladın mı? | Open Subtitles | يجب عليك أن تتأكدي بأنك قبضتي عليه بدليل, حسناً؟ |
| Dediklerine göre davayı tekrar açabilmek için yeterli delil olarak kabul edilmezmiş. | Open Subtitles | وقالو أنها ليســت بدليل كافي , لأعادة فتح القضية |
| Fikir basitti: bir haberin bir parçasını alıp fotoğraf, video ve diğer güçlü kanıtlar gibi doğrulanabilir kanıtlarla denetlemek. | TED | كانت فكرته بسيطة: نأخذ الخبر ثم نتحقق من صحته بدليل يمكن التحقق منه مثل صور ومقاطع فيديو وأدلة أخرى قوية. |
| kanıt olsun ya da olmasın, onu yüzme takımından attırmayacaksın. | Open Subtitles | بدليل أو دون دليل لن تحرميه من فريق السباحة |
| Hadi ama bunu dinleyecek değilsiniz ya, kanıt sayılmaz bu. | Open Subtitles | بحقك، أنت لن تنصت إلى هذا، إنّه ليس بدليل. |
| İsteyeceğim bana kanıt getirdikten beş dakika sonra. | Open Subtitles | ..سأطلب إنعقاده بعد خمس دقائق من إتيانكما لي بدليل |
| Eğer biri ısırıldıysa mahkumiyet için sağlam kanıt talep eder miydiniz? | Open Subtitles | ,اذا اتهم شخص ما بالعض هل ستقومين بالمطالبه بدليل قوي للادانه ؟ |
| Eğer senden intikam alacağına dair geçerli bir kanıt getirirsen, | Open Subtitles | إن أتيت بدليل حقيقي أنه ينوي العزم على محاربتك |
| Sen de onun sesini sahteledin ve ben sahte kanıtla aklandım. | Open Subtitles | لذلك قمت بتزوير صوته و تمت تبرئتي بدليل مفبرك |
| Her jüri yalnızca kendi davalısı ile ilgili olan kanıtla ilgilenmeli. | Open Subtitles | على كلّ هيئة تهتمّ بدليل يتعلّق بمتّهمينهم. |
| Seni hayatın boyunca hapiste tutacak tek delil bende. | Open Subtitles | الا أني أحتفظ بدليل سيبقيك في السجن لبقية حياتك |
| Yapmayın. Bunu mu dinleyeceksiniz? delil değil ki bu? | Open Subtitles | بحقك، أنت لن تنصت إلى هذا، إنّه ليس بدليل. |
| Beni böyle bir mala zarar verme olayıyla suçlayacaksan elinde ciddi kanıtlar olsa iyi olur. | Open Subtitles | يجدر بك أنْ تأتي لي بدليل مادي إذا كنت ستتهمني بتخريب شيء كهذا |
| Metro Polisi somut kanıtlarla bize geldi. | Open Subtitles | شرطة العاصمة أتت إلينا بدليل قوي. |
| kanıt istediniz ve Chase Carter hayatını riske atarak o kanıtı size sundu. | Open Subtitles | (انتَ طالبت بدليل و (تشيس كارتر خاطر بحياته كي يجلب لك هذا الدليل |
| Bitkilere ilgin varsa Goshawk'ın Bitkibilim rehberi işine yarar. | Open Subtitles | أتعرف أنه من المفضل الإهتمام بدليل الأشباح فى الأعشاب |
| Bunu neden daha önce düşünemedik. TV rehberini aramamız yeterli. | Open Subtitles | أجهل لمَ لم نفكر في هذا من قبل، كان بإمكاننا الإتصال بدليل التلفاز |
| Demek istediğim, çoğunun adresi telefon rehberinde yazıyor. | Open Subtitles | أقصد ، أن معظمهم أساميهم و بياناتهم ! موجودة بدليل الهاتف بكل علانية |
| Ama kesin delillerle yüzleşince, belki ikna edilebilir. | Open Subtitles | لكن مواجهته بدليل دامغ تستطيع إقناعه |
| Özür dilerim ama eğer etrafta suç delillerine el koyacaksanız, güvenlikli sunucu odasındaki, havalandırma makinesine koymalısınız, tamam? | Open Subtitles | اسف ، ولكن ان كنت ستحتفظ بدليل على جريمة يجب عليك وضعها في فتحتة جهاز التهوية في غرفة الخادم المؤمنة، صح؟ |
| Bizi Delhi'ye götürecek bir rehber verebilir misiniz? | Open Subtitles | "هَل بالإمكان أَنْ تُزوّدنا بدليل لِأخْذِنا إلى "دلهي |
| Ama DNA kanıtını ilk kez kabul etmemek de öyle. | Open Subtitles | لكنّ، وكذلك الإعتراف بدليل الحمض النووي بالمرّة الأولى |