| Peki vampir inini gün ışığıyla doldurmak için ışık dağıtıcıyı hangi köşeye yerleştirmelisin? | TED | لذا، في أي زواية عليك تثبيت الموزع ليملأ وكر مصاصي الدماء بضوء الشمس؟ |
| Bir endüstri lazerine bakıyorsunuz, sıradışı bir ışık gönderiyor, doğası bilinmiyor. | Open Subtitles | أنت تنظر الى ليزر صطناعى بضوء غير عادى غير موجود بالطبيعة |
| çünkü dışarıda hava karanlıktı ama arkasından floresan ışığı geliyordu, sahnedeymiş gibiydi, | TED | لأنها كانت مظلمة خارج المبنى ولكنها كانت مضاءة من ورائها بضوء النيون، وكأنها تمثل فوق خشبة مسرح، |
| Ve bu nedenle güneş ışığı ve çiçeklerle dolu olan benim binamda bizler umuda ve insan olasılıklarına inanırız. | TED | ولذك في مبناي، الممتلئ بضوء الشمس والازهار، نؤمن بالامل وامكانيات الانسان. |
| Yeterli ışıkla çöl, soğuk veya kayalık en yaşanamaz bölgelerde büyürler. | Open Subtitles | بضوء كافي وستنمو بأغلب المناطق الغير صالحة للعيش بالصحراء، بالبرد، والصخر |
| Ve madenciler, geçen yüzyılın başlarında burada resmen mum ışığında çalışdılar. | TED | وعمال المنجم في أوائل القرن الماضي كانوا يعملون، بضوء الشموع، حرفيا. |
| Fakat en önemlisi, o baskıcı florasan ışığını hissedebiliyorsun kafanın üzerindeki o ölü ışını. | TED | ولكن الأهم من ذلك، تستطيعون الشعور بضوء لمبة الفلوريسنت الساطعة الخانقة، وشعاع الموت يحلق فوق رؤوسكم. |
| Her şey yolundadır, odalar gündüz vakti güneş ışığına boğulurken. | TED | لقد كان يوما اعتياديا عندما كانت الغرف الرئيسية ملأى بضوء الشمس الساطع |
| Üçüncü bileşeni ise rezervuarın altında bulunan dijital ışık yansıtma sistemi, morötesi bölgede ışıkla aydınlanıyor. | TED | أما المكون الثالث فهو نظام اسقاط ضوئي رقمي تحت الخزان، يتوهج بضوء فوق بنفسجي. |
| Fakat gördüğümüz şey aslında yıldız ışığı olamayacak bir ışık. | TED | و للآن ما تراه فعلاً هو ضوء لا يمكن وصفه بضوء النجوم |
| Antarktika'nın buzu büyüleyici bir ışık ile parıldıyor, korunmayan gözleri kör ediyor. | TED | ان الثلج في القطب الجنوبي يتلألأ بضوء باهر يمكنه ان يصيب العين الغير محمية بالعمى |
| Ne yazık ki, Peder Merrin'in ölümüne çok az ışık tutuyor. | Open Subtitles | للاسف , القى بضوء قليل عن موت الاب مارين |
| Veya X ışını ışığı ya da radyo ışığı veya gama ışını ışığı. | Open Subtitles | أو أشعة إكس أو الضوء الراديوي أو في بضوء أشعة جاما |
| Hiçbir şeye değişmem! Ne? Yorgun yaşlı gözlerime bu parlak ışığı kim tutuyor? | Open Subtitles | لن افوت هذه المغامرة حتى لاي شيء في العالم ماذا؟ من يمسك بضوء قوي امام عيني المتعبتين الضعيفتين؟ |
| Beni bu Afrika gecesinde görebilmenizin tek nedeni yıldız ışığı kamerası kullanıyor olmamız. | Open Subtitles | والسبب الوحيد الذى يمكنك من أن ترانى فى منتصف هذا الليل الأفريقى هو أننا نستخدم كاميرا تصوير تعمل بضوء النجوم |
| Şimdi hatırladığım kadarıyla bunlar, nurani bir ışıkla kızdırılmış altın yıllardı. | Open Subtitles | وكما أتذكرها الاّن كانت تلك أوقاتا من ذهب يحيط بها الدفء بضوء كونى |
| O tek başına sanki normal ışığında bakmak Eğer, görünür. | Open Subtitles | إذا نظرت إليها بضوء عادي فيبدو لك أنه لوحده |
| Binlerce güneşin ışığında parlayan yıldızlar, neredeyse sonsuz büyüklükte dönen galaksilerdir. | Open Subtitles | نجومٌ تشع بضوء ألف شمس ومجراتٌ دوّارةٌ فسيحة |
| Önceleri yaşamaktan nefret ederdim şimdiyse Phoebus'un ışığını selamlıyorum. | Open Subtitles | كرهت أيامي الآن أنا مرحب بضوء بهوبيس بهوبيس، ملك اليوم |
| Zengin veya fakir, inancın ışığına ve merhamete sahip olan, en karanlık çukura girdiğinde bile | Open Subtitles | هذا الرجل ، غني أو فقير الذي يتمتع بضوء الإيمان و الإحسان بداخله على الرغم من أننا قد هوينا في حفرة من الظلام الدامس |