| Benim evime gidebiliriz böylece tek başına oturmak zorunda kalmazsın. | Open Subtitles | أعني، يمكننا أن نذهب إلى مسكني وبالتالي لن تضطري إلى الجلوس وحدكِ في هذا المطعم |
| Erkeklerin dikkatini çekmek için yalvarmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | فعندها لن تضطري إلى استجداء الرجال كي يهتموا بكِ |
| Umarım kullanmak zorunda kalmazsın, fakat ona nasıl kullanılacağını gösterdin, değil mi? | Open Subtitles | أتمنى ألا تضطري إلى استعماله لكنك أريتها كيف تستعمله، صحيح؟ |
| Belki sansin yaninda olur ve artik sirtinda beni tasimak zorunda kalmazsin. | Open Subtitles | ،ربما ستكونين محظوظة ولن تضطري إلى تحمل كعبأ لك بعد الآن |
| Beni idare etmek zorunda değilsin artık. | Open Subtitles | لن تضطري إلى التعامل معي بعد الآن |
| Tanrım, Eileen, keşke Ohio'ya geri dönmek zorunda kalmasan. | Open Subtitles | يا إلهي، يا "إيلين"، أتمنى ألا تضطري إلى العودة إلى "أوهايو" |
| Ayrıca bir daha bu adamı dinlemek zorunda kalmayacaksın. | Open Subtitles | لن تضطري إلى التصدي لهذا الرجل مجدداً |
| Eğer uslu bir kız olursan, paylaşmak zorunda kalmazsın. | Open Subtitles | إن كنت فتاة صالحة فلن تضطري إلى ذلك |
| İnsanlarla konuşmak zorunda kalmadığınız bir uygulama. | Open Subtitles | حتى لا تضطري إلى التحدث مع الناس |
| Eğer başarırsak, suçlu savunması yapmak zorunda kalmayacaksın. | Open Subtitles | إن نجحنا فلن تضطري إلى الاعتراف بالذنب |