| Fakat ortada yoksullarla ilgili yanlış bir şeyler olduğu fikri, yalnızca Bayan Thatcher'la sınırlı değil. | TED | لكن فكرة أن هناك خطأً في الفقراء أنفسهم لا تقتصر على السيدة ثاتشر. |
| Görünen o ki bu teknoloji kağıtla sınırlı değil ve giysi dâhil başka materyallere de uygulanabiliyor. | TED | تبين أن هذه العملية لا تقتصر على الورق فقط بل يمكننا تطبيقها على مواد أخرى بما في ذلك القماش. |
| Kötü haber akraba seçen merhamet anlayışı doğal olarak sadece aile içinde sınırlı. | TED | الخبر السيء هو أن شفقة اختيار الأقارب هذه تقتصر طبيعيا على العائلة. |
| Seçimlerle karşılaştırıldığında protestolar, katı seçim döngüleriyle sınırlı değildir. | TED | خلاف الانتخابات، لا تقتصر الاحتجاجات على دوائر الانتخابات الصارمة. |
| Bu istihbarat savaşı sadece yalan haber hakkında değil. | TED | حرب المعلومات هذه لا تقتصر على الأخبار الكاذبة فقط. |
| Kabul edildi. Tanık ifadesinde hastane kayıtları ile ilgili görüşüyle sınırlı kalacak. | Open Subtitles | اعتراض مقبول، يجب أن تقتصر الشهادة على ما هو مكتوب فى سجلات المستشفى |
| Reçelli fıstık ezmesiyle idare edeceksin çünkü mutfak becerilerim onunla sınırlı. | Open Subtitles | وعليك أن تقبل بشطيرة زبدة الفول السوداني والمربى لأن مهاراتي المطبخية تقتصر عليها |
| Geliştirmelerim, sadece dersliklerle sınırlı değil. Hayır, hayır. | Open Subtitles | التحسينات التي أجريتها لا تقتصر على فصول الدراسة |
| Ama bu kutsamalarımız sadece bu küçük yerle sınırlı olmayacak, çünkü bu sadece daha geniş ve daha derin bir iyileştirmenin başlangıcı. | Open Subtitles | ولكن .البركه التى نجلبها لن تقتصر على مجرد هذا المكان |
| Bu hayalet ışıkları genellikle kutuplarla sınırlı olsa da aşırı güçlü güneş fırtınaları onları ekvatora yaklaştırabilir. | Open Subtitles | بينما تقتصر تلك .. الألوان الطيفية إلى القطبين يمكن للعواصف الشمسية القوية للغاية دفعهم أقرب إلى خط الإستواء |
| Kızlar konusundaki tecrübelerim genelde onlardan dayak yemekle sınırlı. | Open Subtitles | إن تجربتي مع الفتيات تقتصر على ضربهن لي. |
| Şimdi biliyoruz ki katilin seninle sınırlı olmayan bir listesi var. | Open Subtitles | نحن نعلم الآن أن القاتل لديه أجندة و التي لا تقتصر عليك |
| Şimdi biliyoruz ki katilin seninle sınırlı olmayan bir listesi var. | Open Subtitles | نحن نعلم الآن أن القاتل لديه أجندة و التي لا تقتصر عليك |
| Komünizm sınırlı bir savaşla bitirilemez. | Open Subtitles | تقتصر على منطقة صغيرة ويُشارك فيها عدد قليل من الدول المتحاربة |
| Bu "intihar" olayı belirli bir modelle sınırlı mı? | Open Subtitles | هل هذا" انتحار "ظاهرة تقتصر على نموذج معين |
| Ama bu devler sadece karayla da sınırlı değildi. | Open Subtitles | ولكن هذه العملاقة لم تقتصر على الأرض |
| Saldırılarını gece baskınlarıyla sınırlı tutuyorlardı. | Open Subtitles | بل تقتصر هجماتهم لغارات ليليه |
| Darbe, kafatasıyla sınırlı. | Open Subtitles | تقتصر الرضّة على الجمجمة. |
| İki aydır uyuyamıyorum.. Bu belirtiler uykusuzlukla sınırlı kalmıyor. | Open Subtitles | الأعراض لا تقتصر على الأرق |
| Neden bu operasyon sen ve Grimes ile sınırlı? | Open Subtitles | لماذا تقتصر العملية عليك وعلى (غريمز)؟ |
| Sorun sadece sıcaklık ve yağıştaki yerel değişiklikler değil, aşırı derecede olması. | TED | ولا تقتصر فقط على التغيرات المحلية في الحرارة والأمطار، بل هي التقلبات الحادة. |