| Bu bir çelişki ve bize ilk varsayımımızın yanlış olduğunu söylüyor. | TED | يعد ذلك تناقضاً وهو يخبرنا أن الافتراض الأولي لدينا خاطئ. |
| yok olma tehlikesi altındaki bir türü içi doldurulmuş hayvanla temsil ederek ekolojik bir protestoda bulunmak kendi içinde olağanüstü bir çelişki yaratıyor. | Open Subtitles | لتقديم حيوان مهدّد بالانقراض كاحتجاج بيئي يعتبر تناقضاً تاماً. |
| "Bana çelişki gibi geliyor." Hem şapkayı hem de bu tavırları bırak. | Open Subtitles | يبدو هذا تناقضاً بالنسبة لي انزعي القبعة وكفي عن التنمر |
| Eğer bundan da fazla geriye dönersek, normal uzay zamanının dışına çıkarız ve bu teknolojinin başedemeyeceği bir paradoks yaratılır. | Open Subtitles | إن عدنا أكثر من ذلك، سنكون خارج المجال الزمكاني الطبيعي مجدداً وسنخلق تناقضاً لن تستطيع التقنية إطلاحه |
| Çünkü Peter çocuk ve ben bir paradoks oluşturacağız. | Open Subtitles | لأنّي و الفتى يا (بيتر) سنصبح تناقضاً. |
| Bu esasen paradoksal bir durum. | Open Subtitles | لذا فإن هذا تناقضاً أساسياً. |
| Bunun paradoksal olduğunu doğrudur. | Open Subtitles | فمن الصحيح أن هنالك تناقضاً |
| - Neden? Elektronik ilaç kaydım bir çelişki gösteriyor. | Open Subtitles | سجل أدويتي الألكتروني يظهر تناقضاً |
| Fakat olağanüstü bir çelişki meydana getirdik. | TED | لكننا أنشأنا تناقضاً كبيراً. |
| Bu da bir çelişki oluşturmuyor mu? | Open Subtitles | أليس ذلك تناقضاً أيضاً؟ |
| Bu bana çelişki gibi geliyor. | Open Subtitles | يبدو هذا تناقضاً بالنسبة لي |