| Gelen haberler bu saldırının... Şeyh Ahmet Bin Talal'ın işi olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | المؤشرات الأولية توحي أنها من عمل الشيخ أحمد بن طلال |
| Ana gemiyi tespit ettik. Sonar okumaları tek parça halinde olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | حددنا موقع السفينة الأم قراءة السونار توحي أنها مازالت سليمة |
| Bu sınırlı lekelenme gösteriyor ki şakak kemiği, yüzeysel olarak delinmiş. | Open Subtitles | هذه اللطخة توحي بأنّ سطحه الصدغي تسبب بثقب الشريان |
| Burada olmasa başka bir cevap mı verebileceğinizi ima ediyorsunuz? | Open Subtitles | أنت توحي بأنك كنت تعطي إجابات مختلفة لو لم يكن هنا؟ |
| Belki de dünyayı aynı özenle korumak için bize de ilham kaynağı olabilirler. | Open Subtitles | و كأنّها بهذا توحي إلينا أن نحمي وطنها بنفس الحرص |
| Uçak kaçırılma durumu olduğunu ve suçluların uçağı silah olarak... kullanmayı planladıklarını gösteren bir acil durum sinyali. | Open Subtitles | إنها إشارة طواريء توحي بوجود عملية اختطاف وأن الخاطفين ينوون استعمال الطائرة كسلاح |
| - Henüz emin değilim. Yaranın ölçülerine bakılırsa kılıç olabilir. | Open Subtitles | لستُ متأكّدًا بعد ولكنّ أبعاد الجرح توحي باستعمال سيف |
| Belge bir anlaşma olduğunu öne sürmüyor. Bu anlaşmayı kanıtlıyor. | Open Subtitles | الوثيقة لا توحي بوجود علاقة هي تثبت وجودها بشكل مطلق |
| Kemikteki çizikler, etin kazındığını gösteriyor. | Open Subtitles | التصدّعات في العظام توحي أنّ اللحم قد كشط |
| Sınav sonuçların öyle demiyor. Hiçbirini anlamadığını gösteriyor. | Open Subtitles | درجات إختباركَ تشير عكس ذلك توحي لي بأنكَ لا تفهمه إطلاقاً |
| Diş oyukları, içtiği suyun florlu olmadığını gösteriyor. | Open Subtitles | التجاويف توحي بأن بأن مياة الشُرب عندهم غير مُفلورة |
| Kişisel ayrıntılar burada rahat olduğunu gösteriyor. | Open Subtitles | لمساتها الشخصية توحي بأنها كانت مرتاحة هنا |
| fakat kayıt bize gösteriyor ki burası tamamıyla yaşanabilir bir dünyaydı. | Open Subtitles | لكن السجلات توحي الى انه هناك حياة صالحة للسكن |
| Alt taraftaki çizgiler ise yaratıcı fakat titiz bir kişilik gösteriyor. | Open Subtitles | و أجزاء الحروف السفليه توحي بطبيعه خلاقه |
| Ofisime sarhoş gelmen bile yayına çıkmandan daha çok hakkında konuşmamız gerektiğini gösteriyor. | Open Subtitles | واقعة زيارتك لمكتبي و أنت ثمل, توحي بأن هناك الكثير لنتحدث عنه, أكثر من إعادتك على البث المباشر |
| Yapma Jesse. Öldürülüş şekli bir işe karıştığını gösteriyor. | Open Subtitles | الطريق التي قُتل بها توحي أنه كان متورطاً في شيء. |
| Bunun senden başka biriyle alakası olduğunu ima etme, Mike. | Open Subtitles | لا توحي بأن هذا له علاقة بأي أحد آخر سواك يا مايك |
| Havadaki sosisli onu tutan hayaleti ima eder dedim. | Open Subtitles | ظننت أن قطعة النقائق المحلقة توحي بأن هناك شبح يمسك بها |
| Buraya ingiliz havasından ilham almak için... ve Amerika'nın yoğunluğundan kaçmak için gelmişsin. | Open Subtitles | اتيتي إلى هنا لكي توحي من الريف الانجليزي وان تهرب من حياتك المنشغلة في امريكيا |
| Fakat bu onlarda neye ilham verir? | Open Subtitles | ولكن ما الذي توحي به إليهم؟ |
| Bileklerinde kelepçelendiğini gösteren izler varmış. | Open Subtitles | علامات الربط على معصميها توحي بأنها كانت مقيدة بالأصفاد. |
| Şuradaki kesik sıçramalara bakılırsa da kurban birkaç kez bıçaklanmış. | Open Subtitles | ولطخات الدم المبثوثة هذه توحي بأنّها طُعِنت عدّة مرّات |
| Kulak içine hakim olan koku olduğu öne sürülür. | Open Subtitles | توحي الرائحة المنتشرة برائحة ما بداخل أُذن شخص ما |