| Bu çöküş; maddenin, öylesine yüksek yoğunlukta sıkıştırıldığı bir alan yaratır ki çekim alanından kaçmak imkansızdır. | Open Subtitles | الإنهيار يشكل قطاعات من الفراغ حيث المادة تُضغط لتكون كثافتها عالية جدا حيث حقول جاذبيتها لا مفر منها |
| Öyle ağır ki; çekim gücü, bütün Güneş Sistemi'ni kontrol ediyor. | Open Subtitles | ثقيلة.. لدرجة أن جاذبيتها تتحكم في النظام الشمسي كله |
| Orada olduğunu, yalnızca sahip olduğu kütleçekimi sayesinde biliyoruz. | Open Subtitles | نعلم فقط بأنها موجودة بسبب تأثير جاذبيتها |
| Beyaz cüce Güneş'e sesüstü bir hızla gömülünce, cücenin kütleçekimi yıldızın her yerine müthiş bir şok dalgası gönderirdi. | Open Subtitles | ومع إقتراب الأقزام البيضاء من الشمس بسرعة الصوت فإن جاذبيتها سترسل موجات بإتجاه النجم |
| Dükkanda bizzat çalışınca, şeker cazibesini kaybetti. | Open Subtitles | الحلوى فقدت جاذبيتها الأن بعد أن بدأت بالعمل في المحل |
| yada şöyle diyelim, "daha az ilgi çekici" | Open Subtitles | أو مع أمور أخرى ، يمكن أن أصفها بأن جاذبيتها قليلة. |
| Ve hala dünyanın ağırlığında ve aynı çekim gücüne sahip olacaktır. | Open Subtitles | لكنها ستحافظ على وزن كوكب الأرض نفسه وعلى حجم جاذبيتها |
| Yıldızlarına doğru sörf yaparken yoğun çekim güçleri sistemi bozar gezegenleri yörüngesel yollarından savurup atarlar. | Open Subtitles | عندما تقترب نحو نجومها فتعمل جاذبيتها الهائلة على زعزعة النظام فتقذف الكواكب بعيدًا عن مسار مداراتها |
| Onun çekim gücünün dokunaçları arasından kayıyoruz. | Open Subtitles | ونبدأ في الإنفلات من مخالب جاذبيتها |
| Ve çalışma şekli de çok uzak galaksilerden bize doğru gelen ışık demetleri eğer bir karanlık madde kümesi içinden geçerlerse geçişleri sırasında karanlık maddenin çekim gücü nedeniyle büküleceklerdir. | Open Subtitles | كشعاع ضوئي من مجره بعيده ينطلق باتجاهنا إذا مر من مجموعه كبيره من المادة المظلمه مساره سوف ينحرف حولها بواسطه قوة جاذبيتها |
| Eğer Dünya'nın boyutu veya yoğunluğu birazcık bile farklı olsaydı kütleçekimi de aynı şekilde farklı olacaktı. | Open Subtitles | إذا كان حجم الأرض أو كثافتها مختلفة قليلا حتى ستكون جاذبيتها مختلفة أيضا |
| Tabii, görülebilir yıldızları ve galaksileri hızlandıran kütleçekimi etkisi hariç. | Open Subtitles | عدا تأثيرُ جاذبيتها و التي تجعل النجوم المرئية و المجرات تتحرك بشكلٍ أسرع |
| Orada olduğunu, yalnızca sahip olduğu kütleçekimi sayesinde biliyoruz. | Open Subtitles | نعلم أنها موجودة، بسبب جاذبيتها فقط |
| Şayet düşündüğümüzü yapacaksa cazibesini kullanarak yapacak. | Open Subtitles | ويُمكن أن تختفي تلك المواد الكيميائيّة للأبد، ولو فعلت ما نعتقد أنّها فعلته، فقد فعلت ذلك بإستخدام جاذبيتها. |
| Emily'nin televizyonda gösterdiği katliam sonrası cazibesini kaybetmişti. | Open Subtitles | لقد فقدت جاذبيتها بسبب إغتيال إيميلي المتلفز |
| Şu anda konuşurken bile giderek cazibesini yitiriyor. | Open Subtitles | الترتيبات تفقد جاذبيتها مع مرور الوقت |
| Ama çekici olmasının nedeni bu değil. | Open Subtitles | لكنّ هذا ليس السبب في جاذبيتها |
| - Evet, her dansçının çekici bir yönü vardır. | Open Subtitles | -اجل , كل راقصه لها جاذبيتها |
| Bu düzensiz hareketler, cılız yerçekimsel çekilmelerinin Neptün'ün yörüngesiyle oynadığı daha uzak bir gezegenin varolma olasılığını ortaya attı. | Open Subtitles | هذه الحركة الغير منتظمة يُعتقد أنها بسبب وجود كواكب أُخرى أبعد "وأن شدّة جاذبيتها هى التى تلوى مدار"نبتون |
| Sonra bu cisimler büyüdükçe... kütle çekimleri de büyüyor. | Open Subtitles | ثمّ تكبر هذه الأجسام وبالتالى جاذبيتها تكبر |
| Fotoğraflarda eşinizin saçı Çekiciliğini ve geniş yetkisini azaltacak tarzda kesilmiş. şirket yöneticilerinde çok sık görülen bir şey. | Open Subtitles | في الصور يتم قص شعر زوجتك في عرض الأزياء للتقليل من أهمية جاذبيتها |
| Hayır, ama her şeye göz yumuyordu ve üste çıkmak için cinselliğini kullanıyordu, bilirsiniz işte. | Open Subtitles | كلاّ، لكنّها كانت مُتواطئة وتستخدم جاذبيتها للتقدّم بمهنتها، لذا، أنتما تعرفان... |