| Sen ve ben burada oturmuş televizyon seyrediyoruz bu arada evin sahibi olan yakışıklı adam ise balkonda seksi bir hatunla tükürük değiş tokuşu yapıyor. | Open Subtitles | أنا وأنت جالسان هُنا نُشاهد التلفاز بينما مالك المنزل واقف على الشرفة يقبّل فتاة مُثيرة |
| Sizse Olimpos Dağı'nda oturmuş bana iyi bir ölümlü olmamı ve vakit bulduğunuzda bana nektar vereceğinizi söylüyorsunuz. | Open Subtitles | وها أنتما جالسان هنا في موقعيكما، تطلبان مني أن أكون إنسانة طيبة، وستهتمان بي حين يحين الوقت. |
| Görünüşe göre oturmuş televizyon izlerlerken tüfekli biri arka kapıdan girmiş ve mermilerini cömertçe harcamış. | Open Subtitles | يبدو بأنهما كانا جالسان ليشاهدا التلفاز وأتى أحدهم من الخلف ببندقية وأطلق الكثير من الرصاص |
| - Bir saattir burada oturuyoruz. Şimdiden üç kez işedi. | Open Subtitles | نحن جالسان هنا منذ ساعة ، لقد تبول 3 مرات حتى الآن |
| Sonra marketin önünde oturuyoruz ve benden kilidi kirip girmemi istiyor. | Open Subtitles | لذا نحن جالسان أمام هذا المكان و هي تريد مني أن أقتحمه |
| Polis arabasının arka koltuğunda oturuyoruz. | Open Subtitles | نحن جالسان في مؤخرة سيارة الشرطة |
| Bir gece yatağında oturmuş ders çalışıyorduk ve saçı tesadüfen elime değdi. | Open Subtitles | و فى ليلة كنا نذاكر و نحن .... جالسان على سريرها ...و شعرها لامس يدى... |
| İki kişi karşılıklı oturmuş, konuşuyoruz. | Open Subtitles | نحن نتحدث. شخصان جالسان ويتحدثان |
| Gene ve Roger, yönetmen koltuğunda oturmuş gayet ciddi bir şekilde kameraya bakıp filmler üzerine konuşuyorlardı. | Open Subtitles | (جين) و (روجر) كانا نوعًا ما جالسان بتشبث في مقّاعد المخرجين. ينظرانّ للكاميرا بجدية كبيرة |
| Abe ve Mary oturmuş, programı izliyorlardı. | Open Subtitles | (آبي) و (ميري) جالسان يشاهدان العرض |
| Eee, beraber oturuyoruz. | Open Subtitles | نحن جالسان هنا معاً |