| Mario kefaletle çıktı ve büyük bir hukuk şirketiyle anlaştı. | Open Subtitles | حسناً "ماريو" خرج بكفالة وحصل على شركة كبيرة لتمثيله |
| Yani, Johnny kefaletle çıktı. Bundan dolayı aslında evine el koyabiliriz. | Open Subtitles | أترين، (جوني) خرج بكفالة لذا يمكننا في الحقيقة أن نستولي على منزلكِ الآن، أتفهميني؟ |
| Bernie bu sabah kefaletle serbest kaldı. | Open Subtitles | "بيرني" خرج بكفالة هذا الصباح من حيازة مخدرات |
| Bernie bu sabah kefaletle serbest kaldı. | Open Subtitles | "بيرني" خرج بكفالة هذا الصباح من حيازة مخدرات |
| Çoktan kefaletle çıkmış fakat iyi haber şu; | Open Subtitles | حسناً ، لقد خرج بكفالة بالفعل لكن الأخبار الجيدة هي أنه يملك سواراً بكاحله |
| kefaletle serbest bırakıldı ve tanıklar ortadan kayboldu. | Open Subtitles | خرج بكفالة واختفى الشاهد |
| Evet. Cinayet sırasında kefaletle serbest bırakılmış birisi. | Open Subtitles | أجل، خرج بكفالة عن جريمة قتل |
| Ivan kefaletle çıktı. | Open Subtitles | إيفن) خرج بكفالة) |
| - Buz Kıracağı ise kefaletle serbest kaldı, bebek. | Open Subtitles | - ومعول الثلج؟ خرج بكفالة ياعزيزتي |
| Bakın kim kefaletle çıkmış. | Open Subtitles | أنظر لمن خرج بكفالة |
| Louis Atwood kefaletle çıkmış. | Open Subtitles | لويس اتوود) خرج بكفالة) |
| Roy gözaltına alınmıştı ama kefaletle serbest bırakıldı. | Open Subtitles | لقد حجز روي, لكنه خرج بكفالة. |
| Schultz teslim olduktan birkaç gün sonra kefaletle serbest bırakıldı. | Open Subtitles | (بعد يوما سجن (شولتز بسهولة خرج بكفالة |
| Gabe kefaletle serbest bırakılmış. | Open Subtitles | -حسنٌ، (غايب) خرج بكفالة |