| Konuşmanın özü birkaç kez duyduğum iki kelimeyi barındırıyordu: Sıradaki kim? | TED | خلاصة تلك الأحاديث تتلخص في كلمتين سمعتهما لعدة مرات: من التالي؟ |
| İşin özü, eğer birisine değer veriyorsanız, fedakârlıkta bulunmak çok kolaydır. | Open Subtitles | خلاصة الموضوع هي أنكِ ,إن كنت تهتم بشخص ما منالسهلجداًأنتقوم بالتضحية |
| Sonuç olarak kişisel sınırlar konusunda iyi değilsin. Komik bir şey mi var? | Open Subtitles | خلاصة القول أنت حقا سيء فيما يخص الحدود الشخصيه هل هناك شيئا مضحك؟ |
| Sonuç olarak, arkadaşınız kafayı buldu ve o kızla takıldı. | Open Subtitles | خلاصة القول، رجلكم إحتسى شراب أكثر من اللازم وارتبط بفتاة. |
| Burada anlattıklarımın özeti şu mutluluğu, kendini iyi hissetme ile karıştırmamamız gerekir. | TED | إن خلاصة ما قلته هنا هو أننا لا ينبغي أن نفكر بالسعادة كبديل للرفاهية. |
| - Kısacası gemide salgın yokmuş. | Open Subtitles | حسنا، خلاصة القول أنّه لم يكن هناك إنتشار للمرض على متن السفينة. |
| özet olarak teknolojiyle olan durumumuz karışık ama büyük resim oldukça basit. | TED | خلاصة الأمر، علاقتنا بالتكنولوجيا معقدة، ولكن الصورة العامة بسيطة. |
| Uzun lafın kısası, sağlık hizmeti değişiyor olabilir, ancak bu değişim kesinlikle yeterli değil ve yeterince hızlı değil. | TED | خلاصة القول، الرعاية الصحية قد تتغير ولكن ليس بما يكفي أو ليس بالسرعة الكافية. |
| Sözün özü şu ki hapishanemiz artık üst uç hormonları sağlayamıyor. | Open Subtitles | خلاصة الموضوع أن السجن لا يمكنه توفير ذلك النوع من الهرمونات |
| Sözün özü şu: Okyanuslar keşfedilmemiş durumda ve bunun ne kadar önemli olduğunu size söyleyemem çünkü bizim için çok önemli. | TED | دعوني أخبركم خلاصة الأمر نحن نقوم الآن باستكشاف المحيطات ولا يمكنني أن أخبركم مدى أهمية هذا الأمر لأن المحيطات مهمة لنا. |
| Meselenin özü, Tanrı sizin siz olduğunuzu seyrederek zevk alır. | TED | خلاصة القول هي ، الخالق يحصل على الإثارة بمشاهدتك أن تكون أنت. |
| Hiç hayalet özü ve siyah haşhaş karıştırmayın. | Open Subtitles | لا تخلطي أبداً خلاصة الطيف مع الكلب الأسود |
| İnanılmazdı. Bundan çıkarabildiğimiz tek Sonuç bu sistemde daha önce bir süpernova patlaması olmuş olması gerektiğiydi. Bu patlama, yıldızın atmosferine işlemiş. | TED | أمر لايصدق, خلاصة ماتوصلنا إليه كان إثباتًا لحدوث انفجار للسوبر النوفا في ذلك النظام, والذي لوث الغلاف الجوي للنجم |
| Sonuç olarak, hiçbiriniz raporlarınızı yetiştiremediğiniz için mazeret bulamayacaksınız. | Open Subtitles | خلاصة الكلام أنّكم تملكون كل الوقت لتقوموا بتقاريريكم |
| Sonuç olarak, birileri zarar görmeden neler olduğunu çözeceğiz. | Open Subtitles | خلاصة القول , علينا معرفة ما يجري قبل أن يتأذى شخص آخر. |
| Sonuç olarak, yakıldığınız sürece hiçbir yere gitmiyorsunuz. | Open Subtitles | خلاصة الأمر .. أنه طالما انت مكشوف فلن تذهب لأي مكان |
| İşte, bugünkü tarihi olayların kısa bir özeti. | Open Subtitles | مأوَدُّ أَنْ أَعطيك خلاصة قصيرة اليومِ الحدث التأريخي |
| İşte krizin kısa bir özeti. | Open Subtitles | هنا خلاصة للأزمة كما هو عليه الأمر |
| Kısacası teknolojiyi kontrol edemezsin. | Open Subtitles | خلاصة القول أنك لا تستطيع السيطرة على التكنولوجيا |
| özet geçeyim. | Open Subtitles | خلاصة الأمر الأمور كانت تسير بيننا بشكل جميل |
| Uzun lafın kısası, yardım istemenin kolay olmadığını gerçekten biliyorum. | TED | خلاصة الأمر: أنا أعلم، صدّقني أعلم أن طلب المساعدة ليس بالأمر الهيّن. |
| Sonuçta bizim değişen iklimle ilgilenmek için bir çevreci liberal olmamız gerekmez. | TED | خلاصة القول، لا يجب أن نكون متحررين محبين للأشجار لنهتم بالتغير المناخي. |
| Charles dökümü tüm müşterilerim için yapmamı istedi. | Open Subtitles | طلب مني (تشارلز) تحضير خلاصة لكل عملائي. |
| Özetle, gerçekten verimli olmak için optimal verimsizliğe ihtiyacımız var. | TED | خلاصة القول، لكي نكون أكفياء حقًا، نحتاج إلى عدم كفاءةٍ مُثلى. |
| Şimdi bir düzine var. Bildiğimizin bir özetini çıkarabilirim. | Open Subtitles | هناك العديد الآن , يمكنني أن أصنع لك عنهم خلاصة مانعرفه |
| Neticede yediğimiz kaba sıçmayalım. Ya da sıçtığımız yerde yemeyelim. | Open Subtitles | خلاصة الأمر أنه يجب ألا نعبث في مكان العمل والعكس صحيح |