| Onunla buluştuğumda Bu sevimli varlığın hayatımıza girmesi bende büyük Şaşkınlık uyandırmıştı. | TED | وعندما قابلته، كنت في حالة ذهول من مشاهدة هذا المخلوق الصغير الجميل الذي يدخل إلى حياتنا. |
| Şaşkınlık içerisinde. | Open Subtitles | انه يقف في ذهول. |
| Şaşkınlık içerisinde. | Open Subtitles | انه يقف في ذهول. |
| Evet ama bir gün önce de sersemlemiş ve kafası karışmış vaziyette dolandığını söylemiştim. | Open Subtitles | وقبل ذلك بيوم واحد , قلت لك انه كان يتجول , وهو في حالة ذهول وارتباك. |
| Onu yerde buldum ve sersemlemiş bir durumdaydı. | Open Subtitles | عثرت عليه منكبًّا على الأرض وفي حالة ذهول |
| Geçtiğimiz 1 yılı sersemlemiş şekilde geçirdim. | Open Subtitles | قضيت آخر سنة في حياتي في حالة ذهول |
| Adam bizimkine öyle bir vurdu ki, ayakkabıları yerde kaldı. | Open Subtitles | و يقوم ذلك الرجل بضربه ضرباً مُبرحاً و هو في حالة ذهول. |
| Zehirlenmiş haldeyim birazda Şaşkınlık haldeyim. | Open Subtitles | تسمم قليلا، قليلا ذهول. |
| İnanılmaz. Şaşkınlık uyandırıcı. | Open Subtitles | صدمة، ذهول". |
| Ayakkabıları yerde kaldı. | Open Subtitles | و هو في حالة ذهول. |