| saatini kaynar suya atıp, yumurtayı tutan adam gibi. | Open Subtitles | مثل الرجل الذي وضع ساعته اليدوية في الماء المغلي ولبس البيض |
| Altın saatini, Amerikan kitaplarını iki elini, tam olarak bilmiyordu... | Open Subtitles | ساعته الذهب ، وكتبه الأمريكية ...يديه ، لم يعرف بالضبط |
| Uzun bir uçuşun ardından biyografik saatini ayarlamasına yardımcı olur. | Open Subtitles | بعد سفرة طويلة، قد يساعده ذلك في اعادة ضبط ساعته البيوغرافية. |
| Beni dinle ufaklık. Bu sana son söyleyişim o lanet saati geri ver! | Open Subtitles | اسمع يا فتى, هذه المرة الأخيرة التي أقول فيها اعد له ساعته اللعينة |
| saati 4:15 te durmuş belli ki uçak tam o saatte düşmüş. | Open Subtitles | ساعته توقفت على الساعة 4: 15 وعلى ما يبدو عندما تحطمت الطائرة |
| Ama ona sormadan önce saatine bakmıştı. | Open Subtitles | لكنه نظر إلى ساعته الخاصة مباشرة قبل سأل السيدة بورتر. |
| Ve işte saatinin alarmını sekiz buçuğa kuruyor. | Open Subtitles | وها هي ساعته المنبهة يجلس في الثامنة و النصف |
| saatini pencereden dışarı atan yerel bir aptal gibi görünüyor. | Open Subtitles | يبدو أنّ معتوهاً محليّاً قد رمى ساعته من النافذة |
| Ne oldu, adamın altın saatini almak istedin, o da... sana karşı koydu ve onu bıçakladın. | Open Subtitles | هل كنت تحاول سرقة ساعته الذهبية ؟ وعندما حاول مقاومتك طعنته بالسكين |
| Anlaşılan bizim geri zekalı saatini ayarlamayı unutmuş. | Open Subtitles | يبدو مثل ريتاردو مونتالبان نسى ضبط ساعته إلى الخلف. |
| Evet, ona saatini geri vermeden gitmek istemedim. | Open Subtitles | نعم.. لكنني فقط لم أكن أريده أن يذهب.. دون أن يسترد ساعته |
| Cüzdanını, saatini ve anahtarlarını burada bıraktığı için. | Open Subtitles | لا.. بل لانه ترك.. محفظته و ساعته ومفاتيحه هنا.. |
| Cüzdanını, saatini ve anahtarlarını burada bıraktığı için. | Open Subtitles | لا.. بل لانه ترك.. محفظته و ساعته ومفاتيحه هنا.. |
| Scott, insanlar öldü ve sen adamın saati nereden aldığını mı araştırıyorsun? | Open Subtitles | شخص ميت وكل ما تهتم به من أين الرجل وأين ساعته ؟ |
| Bunlar babanın eşyaları. saati ve bıçağı da orada. | Open Subtitles | هذه فخاخ والدك ، كذلك ساعته وسكينه في الداخل |
| Elbette. Bana sordu da ondan. saati arızalanmış. | Open Subtitles | بالطبع لأنه سألني وكان هناك مشكلة في ساعته |
| Bu saati de, sekiz buçuğa kuruyordu. | Open Subtitles | وتلك هي ساعته المنبهة يجلس منتظرا في الثامنة و النصف |
| Endişeleniyor, saatine bakıyor... zamanı ayarlıyor ve kırmızı ışıkta geçiyor. | Open Subtitles | إنه قلق، ينظر إلى ساعته ، يتأكد من الوقت يعبر بالرغم من أن الاشارة حمراء |
| Muhtemelen saatine her baktığında plakayı değiştiriyordur. | Open Subtitles | ربما يغير ألواح السيارة كل مرة على حسب ساعته |
| madem Ted odaya dönmedi yepyeni saatinin kayışında niye kral dairesinin halısının ipliği bulundu? | Open Subtitles | لمّ ألياف البساط الجناح الرئاسى قد وجدت ملفوفة حول ساعته الجديدة؟ |
| saatinin moleküler hızlandırıcı olduğu gibi bir şey söyledi. | Open Subtitles | لقد ذكر شيئا عن ساعته وعن مسرع الجزيئات او شىء أخر |
| Simon Willard banço Saatiyle uğraşırken bu kadar zorlanmamıştır. | Open Subtitles | سايمون ويلارد امضى وقت في بناء ساعته البانجو مع الوقت الذي امضية انا مع هذا |
| Bir adamı her zaman saatinden anlayabilirsin. Haksız mıyım ayakkabıcı? | Open Subtitles | يمكنك أن تعرف الرجل من ساعته أليس كذلك أيها الإسكافي؟ |