| Orayı özgürce ziyaret etmemize izin vardı. Gidecek yerimiz olmadığını biliyorlardı. | Open Subtitles | نحن سُمِح لنَا بزيَاْرَتها بحريه عَرفوا بأنّنا ليس عِنْدَنا مكان لنذْهب اليه |
| Bin Ladin Ailesi'nden 24 kişi dahil olmak üzere toplam 142 Suudi'nin Amerika'dan ayrılmasına izin verildi. | Open Subtitles | بإجمالى 142 سعودى من ضمنهم 24 عضوا من عائلة بن لادن سُمِح لهم بمغادرة البلاد |
| Bu kadar çok sayıda üremelerine izin verilmiş olması iğrenç. | Open Subtitles | إنه لشئ بغيض أن سُمِح لهم للتوالد إلى مثل هذه الأعدادِ |
| Eğer çocuğun onun yüzüne bakmasına izin verilirse, senin adamın olarak bilinecekti. | Open Subtitles | إذا سُمِح للفتى أن ينظر إلى وجهه، سوف يتم التعرف عليه على أنه رجلك |
| "Amerikalıların rehin tutulmasına ya da idam edilmesine izin verilirse kendi ipimi kendim getireceğim." | Open Subtitles | إذا سُمِح للأمريكان بالإختيار بين أن يكونوا رهائن أو الإعدام سوف أجلب الحبل اللعين الخاص بي |
| "Amerikalıların rehin tutulmasına ya da idam edilmesine izin verilirse kendi ipimi kendim getireceğim." | Open Subtitles | إذا سُمِح للأمريكان بالإختيار بين أن يكونوا رهائن أو الإعدام سوف أجلب الحبل اللعين الخاص بي |
| Bizim gibilerin kagit satmasina izin verdiklerini düsünsenize. | Open Subtitles | .. وِفق موعدها المُحدَّد تصوَّر ذلك .. أُناسٌ مثلنا سُمِح لهم بيع الورق |
| Dr. Clarkson, gelinim, eğer size izin verilseydi Sybil'i kurtarabileceğinizden emin. | Open Subtitles | دكتور "كلاركسون"، زوجة إبني مُقتنعة تماماً بإن كان يمكنك إنقاذ "سيبيل" إن سُمِح لك |
| İşte bu yüzden burada yemek yemelerine izin verilir. | Open Subtitles | لذا قد سُمِح لهم بتناول العشاء هنا. |
| Hyde, yardımsever bir şekilde belirtti ki, eğer arkadaşlarının izlemesine izin vermezsen bu gerçek bir dürüstlük olmazmış. | Open Subtitles | أشـار (هـايد) أنهـا ليست صراحة حقيقية إلا إذا سُمِح لأصدقـائك بالمشـاهدة |