| Karısının eski sevgilisi evlerine taşınıyor, yemeğini yiyor, şekerleme bile yapıyor! | Open Subtitles | حبيب زوجته السابق يتحرك ، يأكل طعامه ويشم ما خلف الشورتات |
| Son yemeğini o verdiyse, pizzada parmak izi var demektir. | Open Subtitles | إذا خَدمتْه وجبةَ طعامه الأخيرةَ، الذي يَضِعُ البيتزا في يَدِّها. |
| Yalnızca biri Çin yemeğine fıstık yağı koyduğu için ölmedi. | Open Subtitles | لم يمت بسبب وضع أحدهم زيت الفستق في طعامه الصيني |
| Kadın, sadece yemeği yaksa bile, boşamaya hakkı var. | Open Subtitles | رغم أنها لم تقم إلا بحرق طعامه سُمح له بطلاقها |
| - yemekleri daha da kötü. - Oranın yemeğini severim. | Open Subtitles | ــ و طعامه أسوأ كذلك ــ لقد أحببت الطعام هناك |
| Bak, o yemeklerini her zaman bitirir ve hep geceleri beslenir. | Open Subtitles | دائماً ينهي طعامه و دائماً ما يأكله بالليل |
| Onun sırtında yürüyoruz, havasını soluyor, yemeğini yiyoruz... Ve benim isteklerimi yapıyorsunuz. | Open Subtitles | نحن نعمل بارادته، نتنفس هواءه و نأكل طعامه و تقومون بما أريد |
| Diyabetli bir adam zamanında yemeğini alamamış, kan şekeri çok fazla düşmüş ve komaya girmiş. | TED | وهذا الرجل المصاب بالسكري لم يحصل على طعامه في الوقت المحدد، فانخفض معدل السكر في دمه بشدة، وسقط بعدها في غيبوبة. |
| Ama o dahi sabırla bekliyor, yemeğini alıyor ve gidiyor. | TED | ولكنه أيضا ينتظر بصبر، يحصل على طعامه ويمضي. |
| Eve gidip, erkek kardeşine çok güzel bir yemek hazırlayıp, kardeşinin yemeğini bitirmesini bekledi. | Open Subtitles | عادت إلى المنزل وطهت لأخاها وجبة رائعة وانتظرت حتى انتهى من طعامه |
| Bildiğim kadarıyla, hayatının geri kalanını yemeğini bir kamıştan içerek geçirmiş. | Open Subtitles | و على حد علمى انه قضى ما تبقى من حياته هناك يشرب طعامه بماصه |
| Size düzinelerce zehir gösterebilirim! yemeğine koyun, üç günde ölür. | Open Subtitles | يمكنني أن أريك العشرات من السموم توضع في طعامه , فيموت خلال ثلاثة أيام |
| Restoran kamerasında yemeğine kızıl göz balığı koyarken yakalanmış. | Open Subtitles | كاميرا في مطعم للوجبات السريعة إلتقطته وهو يُحاول وضع صرصور في طعامه. |
| Bir keresinde evimizde bir akşam yemeği veriyorduk ve bütün yemeğinin üzerine Tetrameal D serpiştirdi. | Open Subtitles | كنّا نقيم حفل غداء و قد أضاف ''تيترا دي'' على طعامه |
| Senin tipin, kazara öğle yemeği niyetine yemediğin herkesti. | Open Subtitles | نوعك كان أيّ أحد لم تتناول طعامه عن طريق الخطأ |
| yemekleri sıkı bir şekilde kontrol edildi. Durumuyla öğünleri arasında korelâsyon yok. | Open Subtitles | كل طعامه مراقب جيداً لا علاقة بين طعامه و حالته |
| Tevrat 'a göre kadın, en güzel şekilde yaratıldı, evini temiz tutsun, yemeklerini hazırlasın, ama en önemlisi, çocuklarını büyütsün diye yaratıldı. | Open Subtitles | فالمرأة تلعب دوراً غير مباشر في الحفاظ على التوراة, بالمحافظة على منزله نظيفاً, وتحضير وجبات طعامه, وبشكل خاص, |
| "Kendi yiyeceğini avlama yetisi kazanmış olsa da konuşamıyor, sadece hırıltılar çıkarıyordu. " | Open Subtitles | على الرغم من أنه يصطاد طعامه بنفسه ولكنه لا يتحدث |
| Onun ensesindeyiz ki, yiyecek bulamasın, ısınmak için ateş yakamasın, yerini belli edecek şekilde ateş edemesin. | Open Subtitles | لقد كنا نجد فى اثره لذا فهو لم يمكنه التوقف لجمع طعامه او لاشعال نار ليدفئ نفسه |
| Senin gibi yemeğin zevkini çıkaran biri için yemeği son derece hızlı yiyorsun. | Open Subtitles | أنت تأكل بشكل سريع جدًا بالنسبة لشخص يستمتع في طعامه بقدرك |
| Biliyorsun, Kaptan Caleb'le yiyecekleri hakkında bir şeyler yapması için konuşmalısın. | Open Subtitles | حقيقة لابد ان تقول شيئا للكابتن جالب بشأن طعامه |
| Onun bodrumunda yaşamaya ve tüm yiyeceklerini yemeye son verdiğin zaman. | Open Subtitles | ربما عندما تتوقفين عن العيش في قبو منزله وتناول كل طعامه |
| yemeğini yemezse, kum kutusunu kullanın. | Open Subtitles | إنه لا يأكلُ طعامه عليه أن يستعمل صندوق الفضلات خاصته |
| Bu sincap da yemeğinden vazgeçecekmiş gibi gözükmüyor. | Open Subtitles | ويبدو أن السنجاب لا يُريد التخلي عن طعامه |
| Benim tahminim, yavaşça verilmiş, son birkaç aydır... muhtemelen Yiyeceğine. | Open Subtitles | أعتقد أنه تناول السمّ ببطء على مرّ الشهرين الماضيَين دُسّ في طعامه على الأرجح |