| Kabalığımı bağışlayın. İşe yaramaz insanlara tahammül edemiyorum. | Open Subtitles | اعذري وقاحتي لا أطيق الناس عديمي الفائدة |
| O kadar işe yaramaz tiplersiniz ki, yol parasını ödemeniz gerek. | Open Subtitles | أنتم عديمي الفائدة يجب أن تدفعوا لقاء صعودكم للقطار |
| Yapamayız. Garson kız beni ve arabayı tanır. İşe yaramaz artık. | Open Subtitles | النادلة جعلت مني و من السيارة عديمي الفائدة |
| İşle karşılaştırıldığında, değersiz arkadaşlar, ...arkadaşlara verilen sözler, ...hepsi, iş için iptal edilebilir. | Open Subtitles | لا اقارن بهذا العمل اي شيء حتى الاصدقاء عديمي الفائدة ووعود الاصدقاء يمكن أيضا أن الغي عرضا للعمل من اجله |
| Bu başlıklarımız bile yakın mesafeden işe yaramazlar. | Open Subtitles | حتى شرطينا المجانين سوف يكونوا عديمي الفائدة على مسافة قريبة . |
| İşe yaramazsınız. | Open Subtitles | لأني أردت القيام بهذا وحدي جميعكم عديمي الفائدة |
| Bu aletleri bir yere çarparsanız işe yaramaz hale gelirler. | Open Subtitles | إذا حرفتهم عن محورهم فسيكونون عديمي الفائدة |
| Şimdi Hell on Wheels'e dön ve o işe yaramaz sarhoş süvarileri harekete geçir. | Open Subtitles | فورًا، أُريدُ العودة إلى المدينة، لأحرّض هؤلاء الجنود السُكارى عديمي الفائدة. |
| Şu kiralık işe yaramaz Fransız adamları mı kastediyorsun? | Open Subtitles | تقصد مثل توظيف هؤلاء رجال الأمن الفرنسيين عديمي الفائدة ؟ |
| Keşke bir tabak işe yaramaz göt deliği isteseydim. | Open Subtitles | يا ولد، أنا فقط أَتمنّى بأنّني طَلبتُ صحن الحمقى عديمي الفائدة. |
| Her prosedür, her test, hepsi de işe yaramaz şeylerdi tabii ki de. | Open Subtitles | كل أجراء، كل أختبار كانوا عديمي .الفائدة تماماً، بالطبع |
| Zürih'te olsam arkadaşım Grossmann bana yardım ederdi ama Prag'da bütün meslektaşlarım işe yaramaz. | Open Subtitles | اذا عدت لزيوريخ لكان هناك صديقي جروسمان لمساعدتي لكن في براغ, زملائي عديمي الفائدة |
| Gördün mü, yaşlılar o kadar da işe yaramaz değillermiş. | Open Subtitles | أرأيتم؟ كبار السن ليسوا عديمي الفائدة |
| Apu piyangoyu vuruyor. Benimse bu işe yaramaz tekli doğumlarım var. | Open Subtitles | (آبو) حالفه الحظ وأنا عالق مع هؤلاء الأبناء الفرديين عديمي الفائدة |
| Ölüler hiçbir işe yaramaz. | Open Subtitles | إذا ماتو, سيكونون عديمي الفائدة |
| Bunlar bir işe yaramaz. Konuşamıyorlar. | Open Subtitles | إنهم عديمي الفائدة لا يمكنهم التحدث |
| Bu onlara değersiz ve aptal olduğunu söyleyen sesler olabiliyor veya her arzusunu yerine getirmesini söyleyebilirler. | Open Subtitles | ربما يكون هناك صوت يقول لهم أنهم عديمي الفائدة أو حمقى أو أو يمكن أن يخبرهم أن يحققوا كل أمنية |
| Sizden onları yapmanızı istedim ki, kendinizi değersiz hissetmeyin. | Open Subtitles | أنا طلبت منكم فقط أيها المهرجان... لكي تشعروا بأنكم لستوا عديمي الفائدة |
| Hepiniz aynısınız işe yaramazlar. | Open Subtitles | أنتم جميعاً متشابهين عديمي الفائدة |
| Çünkü küstah ve işe yaramazlar. | Open Subtitles | هذا لأنهم جهلة و عديمي الفائدة |
| Sanıldığı gibi sıkı çalışmayan erkekler işe yaramazlar. | Open Subtitles | (و كما هو متوقع الرجال الذين لا يعملون بجد هم عديمي الفائدة) |
| Bana hepiniz işe yaramazsınız gibi göründü. | Open Subtitles | يبدو لي وكأن جميعكم عديمي الفائدة |