| Ama IT'nin Paula'nın üzerinde çalıştığı veri akışına erişmesi gerekiyor. | Open Subtitles | وضعت الفريق للحصول على البيانات التى كانت تعمل عليها بولا |
| Daha sonra bu proje beni veri ile çalışmaya yönlendirdi. | TED | وهذا المشروع قادني إلى البدء في العمل على البيانات |
| Daima değişen verilerin sürekli bir döngüsü. | Open Subtitles | إنه إستمرار للحلقة بأي تغيير سيطراء على البيانات |
| verilerin üstünden geçiyordum, ama hala bir sürü anlaşılamayan şey var. | Open Subtitles | حصلت على البيانات لكن ما يزال الكثير منها مجهول |
| Zamanla bu veriler telefonlarımıza kaydediliyor ve bir insanın hayatı hakkında kapsamlı bir tablo oluşturuyor. | TED | مع مرور الوقت، يتم الحصول على البيانات من هواتفنا، وتقدم صورة غنية عن حياة الأشخاص. |
| Bazen gerçekten doğru veriler için o yerlere gitmeniz gerekiyor, bu yüzden birkaç ay önce Hindistan'a gittik. | TED | عليكم أحياناً الذهاب إلى الأماكن للحصول على البيانات الصحيحة حقًا، لذلك، سافرنا إلى الهند قبل عدة أشهر. |
| Ve bu yüzden, sadece büyük veriye güvenmek bir şeyleri kaçırma ihtimalini artırarak zaten her şeyi bildiğimizi düşündürerek bizi yanıltır. | TED | لذلك الاعتماد على البيانات الضخمة وحدها يزيد فرصة إغفال شيء ما، في الوقت الذي يتهيأ لنا أننا نعرف بالفعل كل شيء. |
| Her ne isterseniz, veriyi o şekilde indirebilirsiniz. | TED | أيها تريد، يمكنك الحصول على البيانات بتلك الطريقة. |
| Doğru şeylerle ilgili verilere sahip olmalısınız. | TED | وعليكم الحصول على البيانات حول الأمور الصحيحة. |
| Ve ciddi, aralıksız devam eden ve veri güdümlü çabaları anlamak için sahip olduğumuz en sorunlu toplulukların bazılarına nasıl müdahale edeceğimizi görüyoruz. | TED | و نحن نرى جهودا خطيرة ومتواصلة و مبنية على البيانات لمحاولة فهم كيفية التّدخل في بعض المجتمعات الأكثر اضطرابا لدينا. |
| Ve bu tür haritalar, modern insanların gerilerinde bıraktıkları veri izine dayandırılarak otomatik olarak üretilebilirler. | TED | وهذا النوع من الخرائط يمكن إنشأه تلقائيا وتعتمد على البيانات التي يتركها الناس خلفهم |
| Amacımız önümüzdeki beş yıl içinde ABD'deki her yargıcın veri güdümlü bir risk aracı kullanmasıdır. | TED | هدفنا، ببساطة جداً، هو أن يستخدم كل قاضي في الولايات المتحدة أداة مبنية على البيانات خلال السنوات الخمس التالية. |
| En büyük sorun veri, enformatik, çünkü bu insanlar doğru veriyi, doğru zamanda almak zorunda. | TED | المشكلة الكبرى هي البيانات، المعلوماتية، لأن هؤلاء الأشخاص بحاجة إلى الحصول على البيانات الصحيحة في الوقت المناسب. |
| verilerin Betty'de olduğunu biz öğrendiysek Madigan'ın da öğrenmesi pek uzun sürmez. | Open Subtitles | إذا كنا عرفنا أن بيتي حصلت على البيانات فإنها مسألة وقت قبل أن يكتشف ماديجان ذلك، أيضا |
| Şimdi senin verilerin onda olduğu için, çok daha tehlikeli hâle geldi. | Open Subtitles | والآن أنه حصل على البيانات الخاصة بك، بل هو أكثر خطورة. |
| Cesedin hemen yanıbaşında BND'den çalınan veriler bulunması ve bunlarda gizli çalışanlar listesinin olmasıyla | Open Subtitles | بالقرب من الجثة، تم العثور على البيانات المسروقة من جهاز المخابرات الألماني |
| Bence elde ettiğimiz deneysel veriler üzerine odaklanalım. | Open Subtitles | أعتقد ينبغي الاستمرار في التركيز على البيانات الخاصّة بالعمل التجريبي الذي جمعناه. |
| Bunların hiçbiri veriye uygulanan normal eşik değerlerince tespit edilmemişti. | TED | لم يتم كشف هذا كله بالحدود الطبيعية التي ستطبق على البيانات. |
| Artık bilgi dünyasında yaşıyoruz ve büyük verilere erişmekle deneyimlemek arasında fark var. | TED | نحن اليوم نعيش في عصر المعلومات، ويوجد فرق بين الحصول على البيانات وبين تجربة هذه البيانات والشعور بها. |