| O zaman bunu konuşursak kötü şans getirir diye düşündüm. | Open Subtitles | تصورت أنه سيكون فألاً سيئاً لو تحدثت عن الأمر حينئذٍ |
| İşçiler ona "Altın Kuş" diye hitap ediyorlardı ve Carter'a, ona iyi şans getirdiğini söylüyorlardı. | Open Subtitles | وأطلق عليه عمال التنقيب لقب العصفور الذهبي قالوا لكارتر ان هذا العصفور سيكون فألاً حسناً عليه |
| Yağmurun iyi şans anlamına gelmesi gerekiyordu. | Open Subtitles | من المفترض أن يكون المطرُ فألاً حسناً |
| Ben iyi şans getirmiyorum Dean. | Open Subtitles | أنا لست فألاً حسناً يا (دين) |