| Tam da Suriye'de eşi benzeri görülmemiş bir çok ilginç anlaşma yapmak üzereydim. | Open Subtitles | أنا في خضم مناقشة شيء مهم جدا شيء فريد من نوعه في سوريا |
| Irak'ta ve Suriye'de medyayı kullanmayı iyi bilen militanlar Facebook ve Twitter üzerinden askere alma videoları ve fotoğraflar yayınlıyorlar. | Open Subtitles | نشطاء وسائل الإعلام الدهائية في سوريا و العراق يقومون بنشر صور توضيحية و أشرطة فيديو تجنيدية على الفيسبوك و تويتر |
| Eğer gerekirse diye, Suriye'de daha çok kara birliğini karşılayabilmek için. | Open Subtitles | للدفع من أجل المزيد من القوات في سوريا إن احتجنا إليهم |
| Suriye'deki görevi, kadın köle trafiğini ortaya çıkarıp yok etmek. | Open Subtitles | مهمته في سوريا كانت الكشف و القضاء على تجارة الايماء |
| Suriye'deki eski İslam şehri, kendisiyle bütünleşen ve o ruhu kucaklayan çok katmanlı bir geçmiş üzerine kurulmuştu | TED | لقد تم بناء المدينة الإسلامية القديمة في سوريا على ماض متعدد الطبقات، اندمجت معه و استوعبت روحه. |
| Bu yüzden Suriye'deki ve Türkiye'deki mülteci kamplarına gittim, oradaki aileleri oturup dinledim. | TED | لذا سافرت إلى مخيمات اللاجئين في سوريا وتركيا. و جلست مع العائلات وأصغيت لهم. |
| Bir mobil telefon ile, Suriye'de insanlık karşıtı bir rejime müdahale edebilirsiniz. | TED | وبهاتفك النقال ، بإمكانك التقاط صورةٍ لجريمةٍ ضد الإنسانية في سوريا. |
| Suriye'de süregelen krize dair faaliyetleri izlemek için de kullanılıyor, hangi taraf olursa olsun. | TED | أو لمتابعة كل أحداث الأزمة الحاصلة في سوريا. ما يمكن من مساءلة جميع الأطراف. |
| Babası sürekli Suriye'de kalan işini düşünüyordu, tam gelişmekte iken bir bombayla darmadağın olmuştu. | TED | كان والدها يفكر باستمرار عن مشروعه المزدهر في سوريا الذي تم تدميره تماماً بقنبلة |
| Bu bir UNESCO Dünya Miras Şehri, adı Homs, Suriye'de bulunuyor. | TED | هذه هي مدينة اليونسكو للتراث العالمي حمص ، في سوريا. |
| Bu sistem, Suriye'de gördüğümüz olaylara benzer durumlar için oluşturuldu. | TED | لقد أنشئت على وجه التحديد لحالات مثل الوضع الذي نراه في سوريا اليوم، |
| Juba, Güney Sudan'da veya Halep, Suriye'de neler olduğunu bilmediğimizi söyleyemeyiz. | TED | لايمكننا أن نقول بأننا لا نعلم مايجري في جوبا، جنوب السودان، أو في حلب في سوريا. |
| BM Ordusu'nda, Polonya birlikleriyle Suriye'de görev yapıyor. | Open Subtitles | في سوريا يخدمة بقوات الأمم المتحدة البولندية |
| Bu gözlemleri yaptığım sıralarda Irak sınırlarının ötesine baktım ve kaçırdığımız başka bir noktanın olduğunu gördüm; Suriye'deki savaş. | TED | حوالي وقت إدلائي بتلك الملاحظة، نظرت إلى ما وراء حدود العراق، ولاحظت أن هناك قصة أخرى نفتقدها: الحرب في سوريا. |
| Ve son olarak, Suriye'deki krizle ilgili bir hikâye, yüz binlerce insanın hayatına mal olan ve milyonları evinden eden bir çatışma. | TED | وفي النهاية، إليكم قصة مرتبطة بالكارثة في سوريا الصراع الذي أنهى حياة مئات الآلاف وشرد الملايين. |
| Senin zeki arkadaşın Suriye'deki bir terörist hücre tarafından sağlanan fonu kullandı. | Open Subtitles | صديقك الذكي استخدم الأموال المزوده عن طريق هاتف ارهابي في سوريا |
| Çünkü tek yaptığı Suriye'deki akrabalarının düşüncelerini dile getirmekti. | Open Subtitles | بسبب كل ماهي ارادته هو تبين وجهة نظرها حول تفكير اقرباءها المتواجدين في سوريا |
| Suriye'deki ekonominin çok kötü olduğunu siz de biliyorsunuzdur... | Open Subtitles | أنت تعرف الأحوال الاقتصادية كانت سيئة في سوريا |
| Ben Suriye'deki amcamı ziyarete giderken öğrendim. | Open Subtitles | انا تعلمت القياده عندما كنت في زياره لـ عمي في سوريا. |
| Paris merkezli, Suriyeli muhalifler. Bağdat tarafından onlara kaynak sağlanmakta. | Open Subtitles | المقيمين في "سوريا"، قاعدتنا في "باريس" و أصدقائنا في "بغداد" |
| Suriye'ye 70,000 birlik gönderip ISID'i 6 haftada tuzla buz edebilecegimizi. | Open Subtitles | (أضع 70 ألف جندي في (سوريا و"داعش" تزول خلال ستّ أسابيع |
| Ve tabii ki de, iklimle alakası olmayan şeyler de vardı ve bütün bunlar Suriye'yi bu hâle getirdi. | TED | وبالتأكيد، قضايا عدة غير متعلقة بالمناخ ساهمت في ذلك في سوريا. |