| Ama bir ya da 10 yıl beklemek istemiyorlardı, kimse yaslanan bir ünlü istemez. | TED | حسناً، لم يكونوا مستعدين للانتظار لسنة أو لعشر سنوات. لا أحد يرغب في مشهورٍ في شيخوخته. |
| Ama seyahat etmeye istekliyseniz, o kadar uzun beklemek zorunda değilsiniz. | TED | لكن إن نويتَ السّفر، لست مضطراً للانتظار هذه المدّة الطويلة. |
| Hayır, bence biliyorsun artık beklemeye zamanım olmadığına göre... | Open Subtitles | أظنك تعرفها وبما أنّ لا وقت لديّ للانتظار |
| İlk kattakilerde bir şey kalmamıştır, ama dördüncü kata çıkarsan, ameliyathanenin dışında bir bekleme odası olacak. | Open Subtitles | العاملون في الطابق الأرضي كانوا سيحصلون عليه لو أنك وصلت للطابق الرابع سيكون هناك منطقة للانتظار خارج غرفة الجراحة |
| Onun gibi ok atıyor da. Her kimse, adamın bizi şiş kebap yapması için burada Bekleyecek değilim. | Open Subtitles | أياً من يكون، فلا أخطط للانتظار هنا ''حتى يحولني هذا الرجل لـ ''شيش كباب |
| Erkek kardeşlerine bakıyormuş, çıkmak için annesinin gelmesini beklemesi gerekiyormuş. | Open Subtitles | كانت ترعى أخوتها واضطرت للانتظار ختى تعود أمها كي تغادر |
| Yanlış arabanın peşindeysek, bir ay daha beklememiz gerekecek. | Open Subtitles | ،إن كنا نتتبع السيارة الخاطئة فسنضطر للانتظار شهرا كاملا آخر |
| Gece yarısına kadar bekleyeceğim lafına ne oldu? | Open Subtitles | ما الذي حل بتفاقنا للانتظار الي منتصف الليل |
| Sadece beklemek ve bulunmamayı ümit etmek zorundalar. | Open Subtitles | سوف تضطر للانتظار مختبئة على أمل ألا تكتشفها الدلافين. |
| Daedalus'u beklemek için zamanımız kalmadı. | Open Subtitles | لا وقت للانتظار كيف يسير العمل بالمحرّكات؟ |
| Bir yayımcının cevabını hiç bu kadar uzun süre beklemek zorunda kalmamıştım. | Open Subtitles | أنا لم أضطر أبداً للانتظار كل هذه المدة ليكلمني ناشر |
| Onun için önemliysem, onu görmeye gideceğim zamanları beni boşuna beklemek zorunda kalmasın diye söylemek istiyorum. | Open Subtitles | سأكون قادراً على إخبارها متى يمكنني زيارتها مرّة أخرى , حتى لا تضطر للانتظار |
| Bu durum onun için geciken kışı beklemeye katlanmaktan.. | Open Subtitles | لا تقل غرابة عن كونه يحتاج للانتظار لفصل الشتاء |
| Kusursuz bir kız kardeş bulabilmek için ne kadar gerekirse beklemeye hazırım. | Open Subtitles | وأنا مستعدّة للانتظار قدر ما يلزم للعثور على أخت مثاليّة |
| Şimdi, kızınız ameliyattan çıkana kadar bekleme odasında ya da binanın dışında bekleyebilirsiniz. | Open Subtitles | الان , أنت مدعو للانتظار في غرفه العائلات الى غايه خروج ابنتك من الجراحه او يمكنك الانتظار خارج .المستشفى |
| Onları sığınakta tutamayız. Bekleyecek zamanımız da yok. | Open Subtitles | لا نستطيع إبقاءهم في المخبأ ولا وقت للانتظار |
| Evet, şey, Başkan şu an toplantının tam ortasında. Bu yüzden, üzgünüm ama beklemesi gerekecek. | Open Subtitles | الرئيس فى مناظرة منقولة تليفزيونياً الآن سيضطر هذا الأمر للانتظار |
| Eğer başaramazsak, bir 5,000 yıl daha beklememiz gerekecek. | Open Subtitles | واذا فشلنا، سنضطر للانتظار 5000 سنة أخرى. |
| Ama cidden anlaşılan sandığımdan daha uzun bekleyeceğim. | Open Subtitles | يبدو أنني سأضطر للانتظار أكثر مما ظننت |
| Yeniden ortaya çıkana kadar beklemem gerek. | Open Subtitles | لذا, الآن سأضطر للانتظار حتى تظهر مجدداً |
| Kusura bakmayın. Beklediğiniz için teşekkür ederim. | Open Subtitles | آسف على هذا شكرا للانتظار |
| Evet, sağlam kızıl için beklemen gerekecek. | Open Subtitles | أجل، أنّك ستضطرّ للانتظار على أمر الصّبهاء غضّة الإهاب؟ |
| Daha fazla beklemenin mantığı yok bu yüzden bu acil toplantıya başlayalım hemen. | Open Subtitles | لا حاجة للانتظار أكثر لنبدأ هذا الاجتماع العاجل |
| O zaman daha fazla beklememize gerek yok, değil mi? | Open Subtitles | اذاَ لسنا بحاجة للانتظار أكثر منذ ذلك اليس كذلك ؟ |
| Beklettiğim için özür dilerim fakat metroda bir patlama oldu. | Open Subtitles | اعتذر انك اضطررت للانتظار لكن يبدو انه حدث انفجار في محطة المترو |
| dışarıda beklesem iyi olacak. | Open Subtitles | سأذهب للانتظار خارجاً |