| Oh, şans onunla bir ilgisi yok, geri orada izmaritleri kurtardı. | Open Subtitles | أوه ، ليس للحظ أي شيء بهذا لقد أنقذت مؤخراتكم هناك |
| Belki de ilişkilerin uzun sürmesini sağlayan şey şans değildir diye düşünmeden edemedim. | Open Subtitles | ولم استطع التفكير بإنّه من الممكن أن لا علاقة للحظ بالعلاقات في الماضي |
| Sen... Sen benim şans tılsımımsın. Bu olayda yardımına ihtiyacım var. | Open Subtitles | أما أنت, يا قلادتي الجالبة للحظ, أحتاج لمساعدتكِ في هذا الأمر |
| Korkarım ne kadar beklersek işimiz o kadar şansa kalacak. | Open Subtitles | أخشي أنه كلما طال إنتظارنا كلما كان للحظ دوراً أوفر |
| Şimdiye kadar patojenin okyanusta konak bulabilmesi için iyi şansa ihtiyacı olduğu düşünülüyordu. | TED | وحتى الآن، كان من المُعتقد بأن الفيروسات المسببة للأمراض بحاجة للحظ الجيد لتجد مضيف في المحيط. |
| Eğer onu şanslı termometremiz olarak kalmasını istiyorsan, asla yıkama onu. | Open Subtitles | و إذا أردته أن يكون مقياس جالب للحظ عليك ألا تغسليه |
| İyi şans için Hristiyan alemindeki en kutsal emanetlerden birini taşıyordu: Meryem Ana'ya ait olan örtü. | TED | للحظ الجيد حمل واحدة من أقدس الآثار في العالم المسيحي: الحجاب الذي كان ينتمي إلى مريم العذراء. |
| Kötü şans ya da bağışlanabilir bir hata için cezalandırılmayacaklardı. | TED | ولن يتم عقابهم للحظ السيء أو لخطأ غيرمقصود. |
| Yurt dışında geleneksel şans parası beklemiyordum. | Open Subtitles | لم أتوقع أن أحصل على المال الجالب للحظ في السنة الجديدة |
| Wang Amca her yıl bize şans parası verir. | Open Subtitles | العم وانغ يعطينا ملاَ جالباَ للحظ في كل سنة |
| Böyle büyük bir şans ayağımıza geldi. İlk kez kazanıyorken kalkalım. | Open Subtitles | دانى , كان عندنا هذا الخط النادر للحظ , دعنا نغادر فائزون لمرة واحدة |
| Bu yüzük yakuttur. Benim şans yüzüğüm. | Open Subtitles | الخاتم من الياقوت، إنه خاتمي الجالب للحظ |
| benimse doğduğum için şanslı olduğumu. Benim yine de şansa ihtiyacım yok. | Open Subtitles | يقول إنني محظوظ لأني وُلدت لكني لا أحتاج للحظ |
| - Benim şansa ihtiyacım yok. | Open Subtitles | تمنياتى بالحظ الوفير. اه, انا لست بحاجة للحظ. |
| İnsan beynini değerlendirmekte iyiysen hiçbir şeyi şansa bırakmazsın. | Open Subtitles | إذا كنت بتعرف في طريقة تفكير البشر ما رح يظل شي للحظ |
| Hayatını şansa bırakamazsın. | Open Subtitles | هذه حياتك لا يمكنك أن تترك شيئاً كهذا للحظ |
| Efendim sizi temin ederim ki şanslı değil orası sizin için. | Open Subtitles | سيدى , أأكد لك ان هذا العضو ليس للحظ ليس لأجلك |
| - Uğur param, şanslı patlatıcım. | Open Subtitles | ـ ما هذه؟ ـ قطعتى النقدية الجالبة للحظ ، و كذلك الصاعق الجالب للحظ خاصتى و متفجراتى البلاستيكية الجالبة للحظ |
| Bugün bu kadar şanslı olduğuna inanamıyorum. | Open Subtitles | لا أصدق كم كنتي محظوظة اليوم ليس للحظ دخل بهذا |
| İyi şans için ahbap. şansla dalga geçme. | Open Subtitles | هذه جالبة للحظ لا تعبثي مع الحظ |
| Hayat bir piyangodur. Şansın her zaman yaver gitmez. | Open Subtitles | إذن فقد غيّر العالم وجهته لا يمكن للحظ أن يكون لجانبك دائما |
| Bu Annunzio'nun ofisinde pencerenin arasında sakladığı uğurlu bir Çin objesi. | Open Subtitles | هذه تعويذة صينية للحظ الجيد احتفظ بها انوزيو في نافذة مكتبه |
| Gel, çocuk! Sen biim iyi şans getiren talih kuşumuzsun! | Open Subtitles | هيا ايه الفتى أنت تعويذتنا للحظ السعيد |
| İyi şanslar. Bu Anagress'in insanlar üzerindeki ilk denemesi. | Open Subtitles | ـ يا للحظ الجيد ـ هذه هي أول مرة نقوم فيها |