| - Herhangi bir şüphe durumunda evsiz barksız sığınmacı grubu gibi davranacağız. | Open Subtitles | أي سبب للشك في أننا شيء ما إلا مجموعة من المهاجرين المشردين |
| Ama bu davada bu adamın suçlu olduğuna şüphe yok. | Open Subtitles | لكن بهذه الحالة ليس هناك مجال للشك هذا الرجل مذنب |
| Bu yüzden şüpheli çantalar yüzünden o kadar insan arıyor demek. | Open Subtitles | الآن، أعتقد أنني أعرف سبب إتصال الكثير بشأن حقائب مثيرة للشك |
| Fakat merdivenlerden inen şüpheli bir şahıs görmediniz? | Open Subtitles | لكنك لم ترى شخص مثير للشك ينزل من السلم ؟ |
| Bu vakada da bir şey hakkında Şüpheye hiç mahal kalmıyor. Ne? | Open Subtitles | فى هذه الحالة الخاصة, لايبدو ان هناك مجالا للشك فى أمر واحد ماذا ؟ |
| Ofisimden çıkarken gayet aklı başında idi. şüphelenmek için bir neden yoktu | Open Subtitles | كان متماسكا تماما عندما غادر مكتبى ولم يكن لدى أي سبب للشك |
| Eğer çocuk dediğiniz gibi kabahatliyse, ki ben bu tür konularda Yüce Han'ın kararlarından asla şüphe etmem, o zaman ben de onun kadar suçluyum. | Open Subtitles | إذا كان الفتى مُلام كما تقول وأنا ليس لدي أي سبب للشك في حكم الخان الجيد في مثل هذه الأمور فأنا مُلام بقدر مساوٍ له |
| şüphe yok ki, bu günümüzde tıbbın karşılaştığı en büyük etik sorun. | TED | و هذا بما لايدعو للشك هي أكبر مشكلة أخلاقية تواجه عالم الطب اليوم. |
| Öyle değil mi? Bu çocuk, 4 basamaksal büyüklükle yanılıyordu, ama bu çocukların zeki olduğuna dair hiç şüphe yoktu. | TED | هذا الطفل كان خاطئا بأربع مستويات تقديرية, ولكن لم يكن هناك مجال للشك, إن هؤلاء الأطفال أذكياء. |
| Bu programların yaptığı, suç işlediklerine dair şüphe bulunan kişileri izlemek değil. | TED | لا يمارس التعقب للناس أن لديه السبب للشك في بعض الأخطاء. |
| Herkese doğruyu kabul etmelerini söyleyip duruyordum, ancak doğrunun hakiki yerinden şüphe etme konusunda başarısız oldum. | TED | دائمًا ما كنت أقول للآخرين أن يتقبّلوا الحقيقة، لكنني فشلت في أن أعطي للشك مكانه الصحيح. |
| İnsan zihninin boş bir levha olduğundan şüphe etmek için pek çok neden var ve bu nedenlerin bazıları sadece sağduyudan gelir. | TED | هناك عدد من الأسباب تدعو للشك فى أن العقل البشرى هو لوح خالي، وبعض منها يأتى من الفطرة الطبيعية. |
| Bak Stanley, Ripley Oto'ya gittiğinde şüpheli birşey gördün mü? | Open Subtitles | عندما كنت في كراج ريبلي هل رأيت أي شيء مثير للشك ؟ |
| Buff, görünmez olmadan önce bir şey ya da şüpheli bir şahıs gördün mü? | Open Subtitles | بافي هل رأيتي أحداً أو أي شيئ مثير للشك قبل إختفائك |
| Bu aşamada bize ihanet edecekleri şüpheli. | Open Subtitles | هذا مثير للشك أنهم يخوننا في هذه المرحلة |
| Yarım milyon dolarlık nakdi şüpheli bulmuyor musunuz? | Open Subtitles | نصف مليون دولار نقداً ألا تجد هذا مثيراً للشك ؟ |
| Şüpheye dayanan duygulara kapıldığımı hissetmişler. | Open Subtitles | يشعرون بأنه بدأت أظهر مشاعراً مداخل للشك |
| İnanç Şüpheye yer olmayan sağlam bir kabullenmedir. | Open Subtitles | الإيمان .. هو قبول لا يتزعزع بدون أي مجال للشك. |
| Ofisimi terk ederken tamamen tutarlı davranıyordu. şüphelenmek için hiçbir sebep yoktu. | Open Subtitles | كان متماسكا تماما عندما غادر مكتبى ولم يكن لدى أي سبب للشك |
| Bu konuda hiçbir kuşkuya yer yok, her şey bunu gösteriyor. | Open Subtitles | يمقتضى القانون وبما لايدع مجالا للشك وإلى اليقين الأخلاقي |
| Bildiğim, eğer suçluysa ikna olmam için makul şüpheden fazlası gerekecek. | Open Subtitles | أعلم، إذا كان مذنباً فسأحتاج إلى إقناع لا يدعُ مجالاً للشك |
| kesin değil, belli kısırlık sorunları dışında. | Open Subtitles | هذا قابل للشك,غير أنه يسبب العقم فقط ماذا؟ |
| Bunların hiçbiri bir gerekçe olamaz tabi, ama şüphelenmeye hakkım vardı, beni masörüyle aldatıyormuş. | Open Subtitles | ليس هذا مبرر ما كانت لديّ أسباباً للشك بأنها كانت تخونني مع مقوم عمودها الفقري |
| Bir şey gördüyseniz, herhangi bir şey duyduysanız önemsiz bir şey bile olsa, şüphelenmenizi gerektirecek bir şey... | Open Subtitles | لو كنتِ قد رأيتِ شيئاً أو سمعتِشيئاً... حتى أقل شئ يمكن أن يدفعكِ للشك فيه |
| Şüphelenecek vakit yok | Open Subtitles | هذا ليس الوقت للشك. |